Benim tek bir düşmanım yok.
- Ich habe nicht einen einzigen Feind.
Tom, onun kendi en büyük düşmanı.
- Tom ist sich selbst der größte Feind.
Ancak düşmanlarımız ise muvaffakiyetsiz olmamızı ister.
- Unsere Feinde jedoch wünschen, dass wir keinen Erfolg haben.
Dikkatsizlik en büyük düşmandır.
- Unachtsamkeit ist der größte Feind.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Biz düşmanın nereden saldıracağını önceden tahmin ettik.
- We anticipated where the enemy would attack.
Dün bir düşman bugün bir dosttur.
- An adversary yesterday is a friend today.
When as brothers we unite, we’ll defeat the people’s foe.
- Wenn wir brüderlich uns einen, schlagen wir des Volkes Feind.
We defy our foes, for our passion makes us strong!
- Wir trotzen unseren Feinden; denn unser Leiden macht uns stark!
They attacked the enemy.
- Sie griffen den Feind an.
Jealousy is an enemy to friendship.
- Neid ist ein Feind der Freundschaft.