Önemli hissetmek istiyorum.
- I want to feel important.
Tom mutlu hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel happy.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
- Do you feel any pain in your stomach?
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
Canım Tom'u aramak istemedi.
- I didn't feel like calling Tom.
Tom'un polisi aramak istediğine dair içimde bir his var.
- I have a feeling that Tom wants to call the cops.
Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Başka sorunlarınız olursa benimle temas kurmaktan çekinmeyin.
- Feel free to contact me if you have any other questions.
Tom duyguları ile temas halinde.
- Tom is in touch with his feelings.
Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.
- Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Lütfen bana soru sormaktan çekinmeyin.
- Please feel free to ask me questions.
Lütfen bana herhangi bir soru sormaya çekinmeyin.
- Please feel free to ask me any question.
Mahkumlar gibi hissetmeni istemiyorum.
- I don't want you to feel like prisoners.
Mary'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
- Mary’s cat is so sweet that I really don’t mind him curling up in my lap, but the way he insists on kneading my legs with his claws makes me feel like a pincushion.
Gerçekten sana acıyorum.
- I really feel for you.
Gerçekten iyi hissetmiyorum.
- I really don't feel good.
O beni iyi hissettirdi.
- That made me feel good.
Açlık hissetmiyor musun?
- Don't you feel hungry?
Bugün hasta hissettiğimden dolayı seni göremem.
- I can't see you today because I feel ill.
Bitkilerin acı çektiğini mi düşünüyorsun?
- Do you think that plants feel pain?
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Tom için gerçekten üzgünüm.
- I really do feel sorry for Tom.
Tom'un iyi hissetmediğini derhal söyleyebilirim.
- I could tell right away that Tom wasn't feeling well.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Kelimeler hissettiğim korkuyu anlatamaz.
- Words cannot describe the horror I felt.
O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.
- She was very well before lunch, but felt sick afterward.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
- Tom wasn't feeling particularly talkative.
Bu sabah kendimi çok hasta hissederek uyandım.
- I awoke this morning feeling very ill.
Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum.
- Feeling the house shake, I ran outside.
Onun duygularına saygı duyun.
- Have respect for his feelings.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
- He looked confident but his inner feelings were quite different.
Onun sırrı bildiğine dair bir izlenimim var.
- I have a feeling that he knows the secret.
Bu konuda iyi bir izlenimim yok.
- I don't have a good feeling about this.
Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.
- I want to feel good about myself.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
I feel for you and your plight.
Bark has a rough feel.
He obviously feels strongly about it.
He felt for the light switch in the dark.
She gave me a quick feel to show that she loves me.
I felt my way cautiously through the dangerous business maneuver.
She has a feel for music.
Feel my wrath!.
I can feel the sadness in his poems.
It looks like wood, but it feels more like plastic.
I'm getting a feel for what you mean.
I feel that we need to try harder.
You can feel a heartbeat if you put your fingers on your breast.
You should get a feel of the area before moving in.
I feel down each time I have to leave home.
I feel for him, he's lost two family members in two months.
The co-pilot didn't feel free to speak up to the pilot in the cockpit.
While you're babysitting, feel free to open anything in the spirit cupboard.
The Nationals gave the Coalition its Senate majority and yesterday were feeling their oats.
It's a tough road because kids at that time are developmentally feeling their oats, Beverage said.
I hope you don't mind if I cancel our date this afternoon - I just don't feel myself today.
I think we should feel out your mom's thoughts about this before we decide anything.
Feel me up and rub your pussy against mine, that'll make the pain in my bummy go away, it will,” she told me. I felt sorry for her. And I guess that's why I let her show me how girls made out without boys.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
The house gave me a feeling of dread.
Despite the rough voice, the coach is surprisingly feeling.
The wool on my arm produced a strange feeling.
He has no feeling for what he can say to somebody in such a fragile emotional condition.
You really hurt my feelings when you said that.
Many people still have feelings for their first love.
It were a delicate stratagem to shoe A troop of horse with felt.
... ok someday you're gonna feel the same way about Charlie and I feel about you ...
... taken is not what makes me feel like an artist; it's ...