fazlalık

listen to the pronunciation of fazlalık
Turkish - English
surplus
excess
more
margin
surplusage
overbalance
residuary
plus
glut
supernumerary
bulge
excess, surplus, superfluity
overage
de trop
super
excrescence
oversupply
superfluity
overplus
superfluities
redundancy
slack
(Biyoloji) redundant
interloper
runoff
exorbitance
excessiveness
spillover
{i} surfeit
redundance
{i} overflow
spilth
plethora
{i} outgrowth
fazla
much

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

fazla
surplus

That country has a trade surplus. It exports more than it imports. - O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.

We have a surplus of food. - Bizim yiyecek fazlalığımız var.

fazla
over

Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels. - Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

fazlalık denetimi
redundancy check
fazlalık etmek
(for someone) to be extra, be one too many; to overcrowd a place
fazlalık karakter
redundant character
fazlalık kod
redundant code
fazla
too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
fazla
big

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

You have to risk big in order to win big. - Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

fazla
{s} excessive

Tom complained about the excessive noise. - Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.

She smokes excessively. - O çok fazla sigara içiyor.

fazla
too

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

fazla
{s} superfluous
fazla
to spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

fazla
far

Tom has far more experience than Mary. - Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.

You're carrying this too far. - Konuyu fazla abartıyorsun.

fazla
ex
fazla
playtime
fazla
redundant

Soldiers currently in theatre will not be made redundant. - Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.

fazla
(Havacılık) safety valve
fazla
oversupplied
fazla
considerable
fazla
spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

Why do you spend most of your spare time with Tatoeba? - Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.

fazla
above

I love this book above all. - Bu kitabı her şeyden fazla seviyorum.

More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles. - Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.

fazla
strongly
fazla
extra

We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights. - Biz Paris'te fazladan iki hafta daha kaldık; ve bunu turistik yerleri gezerek geçirdik.

They have an extra bed. - Onların fazladan bir yatağı var.

fazla
heartily
fazla
over-
fazla
no end of
fazla
de trop
fazla
extravagant
fazla
not more than
fazla
to more than
aktif fazlalık
(Havacılık) active redundancy
fazla
what is left over, the remainder
fazla
supernumerary
fazla
excess

She smokes excessively. - O çok fazla sigara içiyor.

Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction. - Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.

fazla
extra, left over
fazla
unneedful
fazla
in excess of
fazla
plus
fazla
thick
fazla
out

If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more. - Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.

The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out. - Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.

fazla
more (than)
fazla
too; too much; too many
fazla
rising of
fazla
super

The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year. - Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.

fazla
ultra
fazla
detrop
fazla
plenty

Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions. - Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.

We have plenty of time. - Çok fazla zamanımız var.

fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

fazla
expletive
fazla
excrescence
sayıca fazlalık
preponderance
şaşırtıcı fazlalık
embarrass de richesse
Turkish - Turkish
Çokluk, gereğinden artık olma durumu
Çokluk, gereğinden artık olma durumu: "Fakat, tuhaf ki, kadın teessürde, korkuda hiçbir fazlalık göstermedi."- R. N. Güntekin
bolluk
(Osmanlı Dönemi) KEMAL
(Hukuk) SAFRA
fazlalık etmek
Birinin varlığı, bulunduğu yerde gereksiz olmak
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) Çok ziyâde, artık, artan
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) (C: Fazalât) Kazurat, pislik
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) İleri. *Gereksiz, lüzumsuz
Fazla
(Osmanlı Dönemi) BİRUN
Fazla
(Osmanlı Dönemi) MAHŞÜV
fazla
Artmış olan
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı (olan), ziyade
fazla
Fazla olarak hastaydı."- R. N. Güntekin
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade: "Yaşamak için çok zorluk çekiyordu
fazla
Daha çok, aşkın: "Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz."- B. Felek
fazla
Daha çok, aşkın
fazla
Gereksiz, yersiz
fazlalık
Favorites