Definition of fazla fazla in Turkish English dictionary
- bountifully
- {a} liberally, freely
- in a bountiful manner
- abundantly, plentifully, amply, profusely
- daha fazla
- more
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- fazla
- surplus
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- çok fazla
- too much
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- fazla
- much
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- fazla
- over
It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- fazla
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- daha fazla
- further
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
- Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- fazla
- too
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
- herşeyden fazla
- above all
- çok daha fazla
- much more
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- biraz daha fazla
- a bit more
- birden fazla anlama gelebilen
- ambiguous
- birden fazla boşluk
- (Bilgisayar) multiple spaces
- birden fazla hedef
- (Avcılık) multiple targets
- birden fazla organı etkileyen
- multiple
- birden fazla sayfa
- (Bilgisayar) multiple pages
- birden fazla sinyalin
- synchronization
- daha fazla
- above
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- daha fazla
- no longer
We're no longer in danger.
- Daha fazla tehlikede değiliz.
He may wait no longer.
- Daha fazla bekleyemeyebilir.
- daha fazla
- more than
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
- daha fazla
- the more the more
- daha fazla
- farther
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- daha fazla
- any longer
Tom says he can't wait any longer.
- Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
- daha fazla
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more info
- daha fazla bilgi
- further information
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more infomation
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla bulanık
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla bulanıklaştır
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla destek
- further assistance
- daha fazla değil
- no more
- daha fazla değil
- no longer
- daha fazla yardım
- further assistance
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- daha fazla üretkenlik
- (Bilgisayar) get more done
- en fazla
- at (the) most
- en fazla
- max
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
- en fazla
- at the (very) outside
- en fazla uzunluk
- (Bilgisayar) maximum length
- fazla
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- fazla
- far
Far from stopping, the storm became much more intense.
- Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
- fazla
- ex
- fazla
- playtime
- fazla
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- fazla
- (Havacılık) safety valve
- fazla
- oversupplied
- fazla
- considerable
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- gereğinden fazla
- over
You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
- fazla
- spare
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- geveze, fazla konuşan
- talkative, more talk
- yarıdan fazla
- More than half
- çok fazla
- very much, so much, too much (uncountable = sayılamayan nesneler için), too many, very many, so many (countable = sayılabilen nesneler için)
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- alkalisi fazla
- alkalescent
- artık/fazla mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) A little extra does no harm
- biraz fazla
- it's a bit much
- birden fazla
- more than one
Does Tom have more than one girlfriend?
- Tom'un birden fazla kız arkadaşı var mı?
To have more than one problem before him at one time makes him irritable, upset and exasperated.
- Onun önünde aynı anda birden fazla soruna sahip olmak onu sinirlendirir,üzer ve çileden çıkarır.
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birden fazla dosya seçimi
- (Bilgisayar) multiple files selection
- birden fazla iletişim kuralı
- (Bilgisayar) multiprotocol
- birden fazla işi olmak
- pluralize
- birden fazla makamı olma
- plurality
- birden fazla makamı olma
- pluralism
- birden fazla pencere
- (Bilgisayar) multiple windows
- birden fazla seçeneği olmak
- have more than one string to one's bow
- birden fazla tedarıkçi
- multi-vendor
- birden fazla yolu olan
- multiway
- birden fazla yöntemi olan
- multiway
- birden fazla çizim
- (Bilgisayar) multiple plots
- boyu eninden fazla
- oblong
- bu kadarı da fazla
- that's a bit thick
- bu kadarı da fazla
- that takes the biscuit
- cari fazla
- (Ticaret) current account surplus
- cari fazla
- (Ticaret) current surplus
- daha fazla
- upward of
- daha fazla
- anymore
Tom can't put up with Mary's behavior anymore.
- Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
- daha fazla akım yok
- (Bilgisayar) no more streams
- daha fazla artmak
- increase a lot
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- receive further information
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- dig up further information
- daha fazla birim yok
- (Bilgisayar) no more volumes
- daha fazla değen
- worthier
- daha fazla gayret sarfetmek
- redouble one's efforts
- daha fazla keskinleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla küme yok
- (Bilgisayar) no more sets
- daha fazla netleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla orsa seyri yapmak
- outpoint
- daha fazla otla dolu
- weedier
- daha fazla otomatik şekil
- (Bilgisayar) more autoshapes
- daha fazla veri yok
- (Bilgisayar) no more data
- daha fazla yükseltmek
- make higher
- den fazla
- rising of
- en fazla
- maximal
- en fazla
- at the (very) outside, at (the) most
- en fazla
- maximum
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- en fazla
- most
He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
He has at most 100 dollars.
- Onun en fazla 100 doları var.
- en fazla %1000
- (Bilgisayar) maximum 1000%
- en fazla anı rakam sayısı
- (Bilgisayar) max ani digits
- en fazla büyütme
- (Bilgisayar) max zoom in
- en fazla etkin
- (Bilgisayar) max active
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) maximum width
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) max width
- en fazla kalp atışı
- (Bilgisayar) maximum pulse
- en fazla kayıt
- (Bilgisayar) max records
- en fazla küçültme
- (Bilgisayar) max zoom out
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en fazla oturum sayısı
- (Bilgisayar) maximum sessions
- en fazla puan alan
- top rated
- en fazla radyasyon alan kişi
- (Çevre) maximally exposed individual
- en fazla sayı
- (Bilgisayar) maximum number
- en fazla toplu işlem
- (Bilgisayar) max batch
- en fazla yağmurlu olanı
- drippiest
- en fazla yuva sayısı
- (Bilgisayar) maximum sockets
- en fazla yükseklik
- (Bilgisayar) max height
- en fazla öğe
- (Bilgisayar) maximum items
- fazla
- what is left over, the remainder
- fazla
- supernumerary
- fazla
- excessive
The government's expenditures are a bit excessive.
- Hükümetin harcamaları biraz fazladır.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
- fazla
- de trop
- fazla
- excess
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
- fazla
- superfluous
- fazla
- big
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
- fazla
- extra, left over
- fazla
- unneedful
- fazla
- in excess of
- fazla
- plus
- fazla
- thick
- fazla
- out
The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.
- Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
- fazla
- more (than)
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay
- fazla kaçmak
- to be too much, be more than necessary
- fazla kaçırmak
- to overdrink; to overeat
- fazla klorlu
- perchloric
- fazla konuşmayan
- buttoned up
- fazla kullanmak
- overdo
- fazla kurmak
- (saat) overwind
- fazla kısım
- surplusage
- fazla mesai
- overtime
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
He put in ten hours of overtime this week.
- O, bu hafta on saat fazla mesai yaptı.
- fazla mesai yaparak
- overtime
- fazla mesai yapmak
- to work overtime
- fazla mesai ücreti
- overtime pay
- fazla mesai ücreti
- overtime
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fazla miktarda tedavüle çıkarma
- overissue
- fazla modülasyon
- overmodulation
- fazla nazlı
- twee