Tom, gülümsemekten kendini alıkoyamadı.
- Tom couldn't wipe the smile off his face.
Gülümsemekten başka çarem yoktu.
- I couldn't help but smile.
Tom gülmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but smile.
Hakkında gülmek için ne var?
- What's there to smile about?
Bana bir tanıma tebessümü verdi.
- He gave me a smile of recognition.
O bir tebessümle söyledi.
- She said with a smile.
Bana kocaman bir gülücük verdi.
- She gave me a wide smile.
O, ona büyük bir gülücük verdi.
- She gave him a big smile.
Kim'in gülümsemesi çok tatlıydı.
- Kim's smile was very sweet.
O, yaşlı kadına sıcak bir gülümseme fırlattı.
- She shot a warm smile at the old lady.