Tom büyülenmiş gibi görünüyordu.
- Tom seemed to be fascinated.
Tom Mary'nin hikayesinden büyülenmişti.
- Tom was fascinated by Mary's story.
Onun güzelliği tarafından büyülendim.
- I was fascinated by her beauty.
Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.
- Tom and Mary are fascinated by Japanese anime.
Tom seni görmekten heyecanlanacak.
- Tom will be thrilled to see you.
Tom heyecanlanmış görünmüyor.
- Tom doesn't look thrilled.
Beni büyüledin, aşkım.
- You captivated me, dear.
This picture fascinates me.
- Dieses Bild fasziniert mich.
It fascinates many that Prince William would marry a commoner.
- Es fasziniert viele, dass Prinz William eine Bürgerliche heiratet.