As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
- Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
A musician can appreciate small differences in sounds.
- Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
There are some differences between British English and American English.
- İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
- Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
- İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
The age gap between them is rather large.
- Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
Tom noticed something was odd.
- Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
Tom noticed something odd.
- Tom tuhaf bir şey fark etti.
You must view the matter from different angles.
- Bu konuya farklı açılardan bakmalısın.
It doesn't matter to me.
- Benim için farketmez.
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
He's bound to notice your mistake.
- Onun hatanı farketmesi kesin.
Nobody is going to notice, I suppose.
- Sanırım kimse fark etmeyecek.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.