Definition of farklı in Turkish English dictionary
- different
Your ideas are different from mine.
- Senin fikirlerin benimkinden farklı.
I can add many sentences in different languages.
- Farklı dillerde bir sürü cümle ekleyebilirim.
- distinct
Tom has a distinctive scar under his right eye.
- Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
- Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
- distinctive
This artist has a very distinctive style
- Bu sanatçının çok farklı bir tarzı var.
Tom has a distinctive scar under his right eye.
- Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- discrete
Let's try to be discrete about this.
- Bunun hakkında farklı olmaya çalışalım.
- divergent
- different; distinct, separate; discrepant; diverse; dissimilar
- diverse
Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
- Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
The salts and minerals found in these mountains are quite diverse.
- Bu dağlarda bulunan tuzlar ve mineraller oldukça farklıdır.
- unlike
The sisters are quite unlike.
- Kız kardeşler oldukça farklıdır.
The two brothers are quite unlike in their appearance.
- İki erkek kardeş görünümde oldukça farklı.
- unequal
The United States is a very unequal country.
- Amerika Birleşik Devletleri çok farklı bir ülke.
- deling
- diversified
- (Tıp) hetero-
- particular
- (Bilgisayar) alternate
There are pictures on alternate pages of the book.
- Kitabın farklı sayfalarında resimler vardır.
- separate
Tom and Mary live in separate states.
- Tom ve Mary farklı devletlerde yaşıyorlar.
Tom and Mary live in separate states.
- Tom ve Mary farklı eyaletlerde yaşıyorlar.
- apart
Two girls and three boys live in the apartment, each one coming from a different country.
- İki kız ve üç erkek bir apartman dairesinde yaşıyor, her biri farklı bir ülkeden geliyor.
Layla and Salima lived in the same apartment, but they were very different women.
- Leyla ve Selime aynı dairede oturuyorlardı ama çok farklı kadınlardı.
- unusual
Their manner of bringing up their children is extremely unusual.
- Çocuklarını yetiştirme tarzları oldukça farklı.
The weather has been unusual this year.
- Hava bu yıl farklıydı.
- ablude
- discrepant
- varied
- a far cry
- alien
- variant
- dissimilar
- incongruous
- a far cry from
- incompatible
- another
This is an another pair of shoes.
- Bu, farklı bir çift ayakkabı.
I wrote to him for quite another reason.
- Oldukça farklı bir nedenden dolayı ona yazdım.
- otherwise
- hetero
- divided
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
- Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
Elephants are divided into three different species.
- Filler üç farklı türe ayrılır.
- disparate
When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.
- Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.
- several
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
Tom is considering several possibilities.
- Tom farklı olasılıkları düşünüyor.
- differs
My opinion differs from his.
- Benim görüşüm onunkinden farklı.
My opinion differs from yours.
- Benim fikrim seninkinden farklıdır.
- diverse,divers
- fark
- difference
The difference is this: he works harder than you.
- Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
- Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- farklı görmek
- distinguish
- farklı kaydet
- (Bilgisayar) save as/save copy as
- farklı kaydet
- (Bilgisayar) save as
- farklı olarak
- distinctively
- farklı olmak
- vary
- farklı biçimde
- distinctly
- farklı aç
- (Bilgisayar) open as
- farklı açılardan
- (Kanun) differentially
- farklı bağlan
- (Bilgisayar) attach as
- farklı bağlan
- (Bilgisayar) connect as
- farklı bir biçimde
- differently
- farklı bir şekilde
- otherwise
- farklı ekle
- (Bilgisayar) attach as
- farklı gönder
- (Bilgisayar) send as
- farklı kaydet
- (Bilgisayar) saved as
- farklı kaydet
- (Bilgisayar) saveas
- farklı metin
- (Bilgisayar) alternate text
- farklı muamele yapmak
- discriminate
- farklı olarak
- with the difference of
- farklı olarak
- distinctly
- farklı olarak
- as distinct from
- farklı olarak
- in contradistinction to
- farklı olarak
- divergently
- farklı olarak
- discrepantly
- farklı olarak
- diversely
- farklı olarak
- discretely
- farklı olarak
- dissimilarly
- farklı olma
- diversity
- farklı olmak
- differ in
- farklı olmak
- disagree
- farklı olmak
- differ from
- farklı oluş
- (Biyoloji) heterogeneity
- farklı oturum aç
- (Bilgisayar) login as
- farklı tuttur
- (Bilgisayar) attach as
- farklı çalıştır
- (Bilgisayar) run as
- farklı şekilde
- differently
Tom should have handled the situation differently.
- Tom durumu daha farklı şekilde ele almalıydı.
I should've reacted differently.
- Farklı şekilde tepki vermeliydim.
- farklı durum ve yapıda olma
- be in different situations and structures
- farklı farklı, değişik
- different, different
- farklı kılma
- to distinguish
- farklı olma
- be different
- farklı alanlara yönlendirilmiş
- diversified
- farklı açıklama
- (Dilbilim) reformulation
- farklı bir
- a different standpoint
- farklı bir açı
- a different standpoint
- farklı bir halde
- alienly
- farklı bir kullanıcı
- (Bilgisayar) another user
- farklı bir … grubu
- a different set of
- farklı bir … grubu
- a diverse set of
- farklı bir…grubu
- a different set of
- farklı bir…grubu
- a diverse set of
- farklı biçim
- (İnşaat) polymorph
- farklı davranmak
- (Konuşma Dili) be out of step
- farklı dillere ait
- cross linguistic
- farklı düşünen kişi
- deviationist
- farklı düşünme
- deviationism
- farklı düşünmek
- dissent
- farklı fiyatlama
- (Ticaret) dual pricing
- farklı fiyatlandırma
- (Ticaret) differential pricing
- farklı genli
- (Pisikoloji, Ruhbilim) heterozygous
- farklı görüşte olmak
- disaccord
- farklı göster
- (Bilgisayar) show as
- farklı göster
- (Bilgisayar) showas
- farklı hatveli yay
- (Otomotiv) uneven pitch spring
- farklı isimlerle
- with different names
- farklı kanatçıklar
- (Havacılık) differential ailerons
- farklı kaydediliyor
- (Bilgisayar) saving as
- farklı kullanıcı
- (Bilgisayar) another user
- farklı kutuplu
- (İnşaat) heteropolar
- farklı muamele etmek
- discriminate between
- farklı muamele etmek
- discriminate
- farklı olan
- differential
- farklı olarak
- unlike
- farklı olma
- heterogeneity
- farklı olmak
- diverge
- farklı olmak
- a) to differ (from sb/sth) b) to disagree (with sth) b) to diverge
- farklı olmak
- be different
- farklı olmak
- (Hukuk) to differ
- farklı olmasını sağlamak
- characterize
- farklı oturma
- (Jeoloji,Teknik) differential settlement
- farklı sayıda
- by difference
- farklı sayılmaz
- not much to choose
- farklı soydan gelen
- (Biyoloji) heterogenetic
- farklı tarife
- diferential price list
- farklı tarife
- differential price list
- farklı uçak tipleri
- (Havacılık) aircraft mix
- farklı veritabanı
- (Bilgisayar) another database
- farklı yapma
- dissimilation
- farklı yapıda
- heterogeneous
- farklı yapıştır
- (Bilgisayar) paste as
- farklı yayımla
- (Bilgisayar) publish as
- farklı yayınla
- (Bilgisayar) publish as
- farklı yerleşim
- (Çevre) differential settlement
- farklı yorumlamak
- gloss over
- farklı yükle
- (Bilgisayar) download as
- farklı şekle sahip
- custom-shaped
- farklı şeyler
- disparate
- farklı olmak
- {f} differ
I just want to be different.
- Sadece farklı olmak istiyorum.
Tom wants to be different.
- Tom farklı olmak istiyor.
- fark
- distinctness
- fark
- distinction
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
- İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
- fark
- {i} gap
The age gap between them is rather large.
- Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
- fark
- odd
Tom noticed something odd.
- Tom tuhaf bir şey fark etti.
Tom noticed something was odd.
- Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
- tamamen farklı
- disparate
- fark
- matter
It wouldn't matter to me.
- Benim için fark etmez.
Even if it is true, it matters little.
- Doğru olsa bile çok az fark eder.
- fark
- (Gıda) gradient
- fark
- (Ticaret) spread
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
- fark
- (Bilgisayar) variance
- fark
- divergence
- fark
- divaricate
- fark
- undertaking
- hedefi farklı kaydet
- (Bilgisayar) save target as
- tamamen farklı
- contrary
- fark
- majority
- fark
- disparity
- fark
- contrast
- fark
- diversity
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
- fark
- discrepancy
- fark
- divergency
- fark
- dissimilitude
- farklı olarak
- variously
- -den farklı
- Unlike
- fark
- in difference
- fark
- to notice
Tom pretended not to notice.
- Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
Tom didn't seem to notice.
- Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.
- amaçları farklı olmak
- be at cross purposes
- aynı yazılıp farklı anlama gelen
- homographic
- aynı yazılıp farklı anlama gelen sözcük
- homograph
- belirgin olarak farklı olmak
- secern
- birbirinden farklı
- several
- dağlar kadar farklı
- as different as chalk and cheese
- fark
- contradistinction
- fark
- odds
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.
- fark
- difference, disparity; distinction; discrepancy; contrast
- fark
- variation
- fark
- differentiation
- fark
- cachet
- fark
- disproportion
- fark
- division
- farklı olarak
- in contradistinction for
- formu farklı kaydet
- (Bilgisayar) save form as
- formu farklı yayımla
- (Bilgisayar) publish form as
- herzamankinden farklı bir şey yemek
- give oneself a treat
- herzamankinden farklı davranmak
- be off one's beat
- odalarının seviyeleri farklı ev
- split level house
- oldukça farklı
- a long way off
- pek farklı değil
- little less than
- seviye farklı
- difference in elevation
- soyundan farklı özellikler gösteren canlı
- sport
- tamamen farklı olarak
- disparately