Tom epeyce yaşlı, değil mi?
- Tom is fairly old, isn't he?
Tom görünmeden Mary'yi izlemeyi oldukça kolay buldu.
- Tom found it fairly easy to follow Mary without being seen.
Tom Mary'ye oldukça pahalı bir kamera aldı.
- Tom bought Mary a fairly expensive camera.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
Tom epeyce yaşlı, değil mi?
- Tom is fairly old, isn't he?
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?
- Do you feel that the media presents the news fairly?
Tom'a tarafsızca davranıldı.
- Tom was treated fairly.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
Devlet fuarında pamuk helva yedik.
- We ate cotton candy at the state fair.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
- They organized a traditional bread fair.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım
- I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument.
Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
- Tom speaks French fairly well, doesn't he?
O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
- He speaks English fairly well.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Onun açık bir teni vardır.
- She has a fair complexion.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Ben dürüstçe kazandım.
- I won fair and square.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
- He speaks English fairly well.
Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
- Tom did fairly well on the test he took yesterday.
O, peri masallarından hoşlanır.
- She likes fairy tales.
Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Life isn't fair, but it's still good.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
- After the rain, fair weather.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
Yargılama tamamen adil değil.
- The judgment isn't entirely fair.
O benim için tamamen adil görünüyor.
- That seems completely fair to me.
The weather this weekend will be fairly dry.
10. You will be civil and attentive to passengers, giving proper assistance to ladies and children getting in or out, and never start the car before passengers are fairly received or landed.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.
... But it's a fairly lawless thing where you have several ...
... that list so that users would be guided fairly quickly to ...