Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
- They organized a traditional bread fair.
Devlet fuarında pamuk helva yedik.
- We ate cotton candy at the state fair.
Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım
- I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Yağmurdan sonra açık hava gelir.
- After rain comes fair weather.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
- I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Sen dürüstçe kazandın.
- You won, fair and square.
Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?
- Do you feel that the media presents the news fairly?
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
- Tom can dance fairly well, can't he?
O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
- He speaks English fairly well.
Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
O, peri masallarından hoşlanır.
- She likes fairy tales.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
- After the rain, fair weather.
Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Life isn't fair, but it's still good.
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
O bütün ülkenin en güzeliydi.
- She was the fairest in the whole land.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
I'm just looking for a square deal on my car repair.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.
... but also making sure that we've got a tax code that's fair and ...
... fair and makes sure that everybody is doing their ...