eye gum

listen to the pronunciation of eye gum
English - Turkish
göz sakız
sleep
{f} uyumak

Tom uyumak için geri döndü. - Tom went back to sleep.

Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. - It seems that the children will have to sleep on the floor.

sleep
{i} uyku

Bir insanın gecede sadece iki saatlik bir uyku ile yaşayıp yaşayamayacağını merak ediyorum. - I wonder whether man could live with only two hours' sleep a night.

Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor. - From my own experience, illness often comes from sleeplessness.

sleep
{i} uyuma

Günde en az yedi saat uyumak zorundayız. - We must sleep at least seven hours a day.

Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. - It seems that the children will have to sleep on the floor.

sleep
{f} uyuklamak
sleep
{f} kalmak

Evde kalmak ve bütün gün uyumak istiyorum. - I want to stay home and sleep all day.

Tom muhtemelen sadece evde kalmak ve uyumak istedi. - Tom probably wanted to just stay at home and go to sleep.

sleep
kesik kesik uyuma
sleep
{f} uyu

Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir. - You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.

Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. - It seems that the children will have to sleep on the floor.

sleep
broken sleep devamlı olmayan uyku
sleep
{f} (slept) uyumak
sleep
gece yarısından evvelki uyku
sleep
uyuşmak karıncalanmak
sleep
{i} kış uykusu
sleep
putto sleep yatırmak
sleep
{f} yatacak yer sağlamak
sleep
son uyku
sleep
{i} uyku hali
sleep
yatacak yer sağlam
sleep
(fiil) uyumak, uyuklamak, gecelemek, kalmak, fırıl fırıl dönmek, çok hızlı dönmek, yatacak yer sağlamak
English - English
sleep
eye gum
Favorites