Para beni heyecanlandırmıyor. Beni sakinleştiriyor.
- Money doesn't excite me. It calms me.
Zafer bizi heyecanlandırdı.
- The victory excited us.
Uzay yarışı tarihte heyecan verici bir dönemdi.
- The space race was an exciting time in history.
Futbol heyecan verici bir spordur.
- Soccer is an exciting sport.
Linda teyzesi Nancy'nin onu ziyaret etmek için geldiğini öğrendiği için aşırı heyecanlıydı.
- Linda was wildly excited to learn that her aunt Nancy was coming to visit her.
Heyecanlı kızlar hoş görünebilir.
- Excited girls look pretty sometimes.
Bugün çok heyecanlı bir gün.
- Today is a very exciting day.
Ne heyecanlı bir oyun!
- What an exciting game!
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
- Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
Stadyumda bir sürü coşkulu taraftar vardı.
- There were a lot of excited fans in the stadium.
Sen çok heyecanlanmış olmalısın.
- You must be very excited.
Tom bir şeyden heyecanlanmıştı.
- Tom was excited about something.
Bu hikaye ilginç, eğlenceli ve hatta heyecan verici.
- This story is interesting, funny and even exciting.
Heyecanlı bir oyundu.Herkes heyecanlandı.
- That was an exciting game. Everybody was excited.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
Lütfen Tom'u heyecanlandırma.
- Please don't get Tom excited.
Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
- The game excited lots of people.
Tom elleriyle heyecanla alkışladı.
- Tom clapped his hands together excitedly.
By applying electric potential to the neon atoms, the electrons become excited, then emit a photon when returning to normal.
The fireworks which opened the festivities excited anyone present.
There are drugs designed to excite certain nerves in our body.
The excited electrons give off light when they drop to a lower energy state.