Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
- I listened, but I didn't hear anything.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest.
- Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.
Pazar hariç her gün çalışırım.
- I work every day but Sunday.
Tom hariç herkes oradaydı.
- Everyone but Tom was there.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil.
- We have the extra-large size, but not in that color.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
- Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Benim de itirazım yok, ama bunun lehinde değilim.
- I have no objection, but I'm not in favor of it, either.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
- Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
- That means one of them will have to go. But which one?
Fırtına olmasaydı daha erken varırdım.
- But for the storm, I would have arrived earlier.
Harita olmasaydı yolu bulamazdık.
- But for the map, we could not have found the way.
Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor.
- But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.
Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum.
- He has some faults, but I like him none the less.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
Bu şakadan başka bir şey değildi.
- It was nothing but a joke.
Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı.
- Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.