Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
- They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
- You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafım kaşınıyor.
- I feel itchy everywhere.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
- A function that is differentiable everywhere is continuous.
Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
- You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
- We travelled all over the country.
Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
- He had bruises all over after the fight.
Vücudumun her tarafı ağrıyor.
- My body aches all over.
Onun her tarafı ağrıyordu.
- She was aching all over.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
- The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Tom için her yerde araştırma yaptım.
- I searched all over for Tom.
Tom'u her yerde aradım.
- I looked all over for Tom.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Bu konuşmanın en önemli kısmı bütün haberlerde tekrar edildi.
- This soundbite was repeated all over the news.
Japoncam için faydalı olacak güzel bir yazı hazırlamaya çalıştım, ama öğretmenim yazıda epey yanlışlar olduğunu ve yeni baştan yazmam gerektiğini söyledi.
- I have attempted to create a good essay which utilizes my Japanese, but my professor said that much of it was incorrect and that I have to do it all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
I've looked all over for it.
We went everywhere at the school - we talked to all the teachers in their classrooms.
I've looked everywhere in the house and still can't find my glasses.
... You can have collaborators everywhere helping on stories. ...
... Android and Chrome, we can do it for users everywhere, ...