Tom looks unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyor.
Tom seems unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyor.
The event affected his future.
- Olay onun geleceğini etkiledi.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
Smoking has affected his health.
- Sigara içmek onun sağlığını etkiledi.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.