Definition of etki in Turkish English dictionary
- influence
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
- effect
Do you think you have to be able to pass for a native speaker to be an effective spy?
- Yerli bir konuşmacı olmana rağmen etkili bir casus olmak için sınavı geçebilmek zorunda olduğunu düşünüyor musun?
The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
- Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.
- impression
He made a good impression.
- O iyi bir etki yaptı.
Tom made quite an impression on Mary.
- Tom Mary'yi epeyce etkiledi.
- impact
They have no impact on the environment.
- Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.
Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.
- Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.
- affect
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
- force
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
- incidence
- (Kimya) act upon
- (Gıda) stimulant
- (Kimya) act on
- impulse
- (İnşaat) bias
- (İnşaat) exposure
- (Ticaret) personal power
- act
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
Does the medicine act quickly?
- İlaç çabuk etki eder mi?
- repercussion
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
- Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
- Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
- penetration
- efficacy
- effect, action; impact; impression; influence, clout
- jolt
- effectiveness
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
- Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
- forcefulness
- drag
- drift
- action
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings.
- Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.
- interest
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
- Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
- Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
- bearing
- point
- clout
- imprint
- leaven
- reflexion
- reflection
- impress
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
- efficiency
- (Hukuk) effect, force, impact
- effect, influence
- potency
- hold
Nancy has a hold on her husband.
- Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
- {i} purchase
- {i} virtue
- sound
Tom sounds impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
- pull
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
- Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
- punch
- power
- stress
Stress can have an enormous negative impact on your health.
- Stresin sağlığınız üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olabilir.
Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
- Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
- mark
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
- ring
- domain of
- activity
What's your favorite winter activity?
- Favori kış etkinliğin nedir?
What's your favorite activity?
- Senin gözde etkinliğin nedir?
- {i} sway
- leavening
- {i} weight
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
- {i} stamp
- etki altında kalmış
- affected
- etki bırakmak
- strike
- etki etmek
- effect
- etki altında kalmış
- biased
- etki etmek
- affect
- etki alanı
- orbit
- etki altında kalma
- prepossession
- etki yapmak
- affect
- etki yaratmak
- register
- etki alanı
- incidence
- etki alanı
- impact area
- etki alanı
- scope
- etki alanı
- (Denizbilim) action radius
- etki etme
- affection
- etki kanunu
- (Ticaret) law of effect
- etki söz
- (Dilbilim) perlocution
- etki tepki
- action and reaction
- etki yaratan
- effective
- etki yasası
- (Pisikoloji, Ruhbilim) law of effect
- etki yöresi
- domain
- etki analizi
- Impact assesment
- etki göstermek
- To effect
- etki süresi
- duration
- etki yapmak
- Impact
- etki-tepki
- impact-response
- etkilemek, etki yapmak
- to influence, to influence
- etki alanı
- sweep
- etki alanı
- circle
- etki alanı
- radius
- etki alanı
- demesne
- etki alanı
- (Hukuk) purview
- etki alanı güven listesi
- domain trust list
- etki altına alınabilirlik
- suggestibility
- etki altında bırakmak
- prejudice
- etki altında bırakmak
- bias
- etki altında kalabilen
- capable
- etki altında kalabilir
- suggestible
- etki altında kalmadan
- without prejudice
- etki altında kalmaya müsait kişi
- (Askeri) person eligible to receive effects
- etki altında kalmayan
- unimpressionable
- etki altında kalmış
- biassed
- etki altında kalmış
- colored
- etki altında kalmış
- prejudiced
- etki altında kalmış
- coloured [Brit.]
- etki biçimi
- action system
- etki bırakmak
- sound
- etki devresi
- (Askeri) detecting circuit
- etki doğurma ilkesi
- (Hukuk) rule of effectiveness
- etki edilebilir
- penetrable
- etki etmek
- act
- etki etmek
- have an impact
- etki etmek
- have influence upon
- etki etmek
- sway
- etki etmek
- operate
- etki geni
- (Tıp) effect gene
- etki hattı
- (Askeri) line of arrival
- etki hattı
- (Askeri) line of impact
- etki noktası
- (Bilgisayar) application point
- etki sonrası
- (Tıp) aftereffect
- etki yitimi
- (Denizbilim) inactivation
- etki yolu
- (Tıp) mechanism of action
- etki ötesi
- (Tıp) after-effect
- etki şekli
- (Tıp) mode of action
- etki-tepki
- action and reaction
- yıkıcı etki
- ravage
- yan etki
- repercussion
- etkiler
- effects
- etkiler
- impressions
- istenmeyen etki
- (Pisikoloji, Ruhbilim) adverse effect
- kalıcı (izlenim/etki)
- indelible
- olumsuz etki
- (Tıp) adverse effect
- olumsuz etki
- (Dilbilim) halo effect
- olumsuz etki
- negative influence
- oturum açma etki alanı
- (Bilgisayar) logon domain
- oturum etki alanı
- (Bilgisayar) logon domain
- psikolojik etki
- psychological effect
- sosyal etki
- social influence
- sosyal etki
- social impact
- ters etki
- counterproductive
That would be counterproductive.
- O tamamen ters etkili olurdu.
- ters etki
- adverse effect
- ters etki
- (Politika, Siyaset) adversely effect
- toksik etki
- (Tıp) toxic effect
- uç etki
- (Gıda,Teknik) end effect
- önemli etki
- (Ticaret) significant influence
- bozucu etki
- aliasing
- etki etmek
- take effect
- anti bakteriyel etki
- antibacterial effect
- etkiler
- affects
The body and the mind of man are so closely bound together that whatever affects one affects the other.
- İnsanın beden ve aklı birbirine öylesine bağlıdır ki birini etkileyen diğerini de etkiler.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
- çevresel etki değerlendirme
- (Çevre) Environmental impact assessment (EIA)
- Sınır Aşan Çevresel Etki Değerlendirmesi Sözleşmesi
- (Hukuk) Transboundary Environmental Impact Assessment Convention
- Sınıraşan Çevresel Etki Değerlendirmesi Sözleşmesi
- (Hukuk) Transboundary Environmental İmpact Assessment Convention
- arzu edilen etki noktası
- (Askeri) desired point of impact
- beklenen etki
- (Politika, Siyaset) expected impact
- bilinmeyen etki alanı
- (Bilgisayar) unknown domain
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birikici etki
- cumulative effect
- dengeleyici etki
- stabilizing effect
- deprem etki bölgesi
- (Jeoloji) earthquake region
- derin etki bırakmak
- brand
- doğrudan etki
- (Hukuk) direct effect
- edebi etki
- literary influence
- elektro-optik etki
- electro-optical effect
- elektrofonik etki
- electrophonic effect
- fizyolojik etki
- physiologic action
- foto manyetoelektrik etki
- photomagnetoelectric effect
- foto-voltaik etki
- (Elektrik, Elektronik) fotovoltaic
- fotoelektrik etki
- photoelectric effect
- fotomanyetik etki
- photomagnetic effect
- gecikmeli etki
- (Ticaret) impact lag
- genetik etki
- (Biyoloji,Tıp) genetic effect
- gizli etki
- backstairs influence
- gizli etki
- back influence
- gizli etki
- undercurrent
- hall etki algılayıcısı
- hall effect sensor
- harp malzemesi etki değerlendirmesi; harp malzemesi verimlilik değerlendirmesi
- (Askeri) munitions effect assessment; munitions effectiveness assessment
- havadan sıhhi tahliye; taarruz kademesi; etki zayıflaması dengeleyicisi
- (Askeri) aeromedical evacuation; assault echelon; attenuation equalizer
- ikincil etki
- knock-on effect
- ikincil etki
- aftereffect
- ikincil etki
- secondary effect
- istihbarat etki sahası
- (Askeri) intelligence area of influence
- istihbarat etki sahası
- (Askeri) area of intelligence influence
- iyi etki bırakmak
- make a good impression on
- iyi etki bırakmak
- make good show
- iç etki
- internal action
- kalorifik etki
- calorific effect
- kana etki eden ilaç
- haematic [Brit.]
- kana etki eden ilaç
- hematic
- karşı etki yapmak
- react
- karşılıklı etki
- reciprocation
- kimyasal etki
- chemical action
- koruyucu etki
- protective effect
- kritiklik, erişilebilirlik, yerine getirilebilirlik, hassasiyet, etki ve tanınab
- (Askeri) criticality, accessibility, recuperability, vulnerability, effect, and recognizability
- kronik etki
- (Tıp) chronic effect
- kötü etki
- contagion
- kısmi etki
- (Hukuk) partial effect
- maddi olumsuz etki
- (Ticaret) material adverse effect
- moment etki çizgisi
- moment influence line
- nesne etki alanı
- object domain
- olumsuz etki düzeyi
- (Tıp) adverse effect level
- olumsuz etki yasası
- (Pisikoloji, Ruhbilim) negative law of effect
- ortalama infilak etki alanı
- (Askeri) mean area of effectiveness for blast
- politik etki
- political impact
- pozitif etki
- (Ticaret) positive influence
- sinerjik etki
- (Tıp) synergistic action
- sistem etki mesajı
- (Askeri) system impact message
- sistemsel etki
- systemic exposure
- siyasi etki
- political impact
- siyasi etki eşitliği
- (Politika, Siyaset) political egalitarianism
- sonraki etki
- after-effect
- sonraki etki
- aftereffect
- spesifik etki
- specific action
- sınır etki
- boundary action
- termoelektrik etki
- thermoelectric effect
- uyarıcı etki
- tonic
- uzak etki
- (Pisikoloji, Ruhbilim) distal effect
- windows nt etki alanı
- (Bilgisayar) windows nt domain
- yan etki
- side effect
We don't yet know the side effects of the drug.
- Henüz ilacın yan etkilerini bilmiyoruz.
The function has no side effects.
- Bu işlevin yan etkileri yoktur.
- yan etki
- repercussions
- yerel etki
- local action
- yerli kip etki alanı
- native mode domain
- yönlendirme etki alanı
- (Bilgisayar) routing domain
- zararlı etki
- ill effect
- zincirleme etki
- knock-on effect
- Çevreye Olan Etki Raporu
- (Askeri) Environmental Impact Statement
- çevre etki değerlendirmesi
- (Hukuk) environmental impact assessment
- çift etki
- double action