Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
- At last a good idea struck me.
Bu, bütün diskteki favori parçam.
- This is my favorite track on the entire disc.
Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.
- They spent the entire day on the beach.
Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
- According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
Tom üç saatte tüm kitabı okudu.
- Tom read the entire book in three hours.
İyi akşamlar, nasılsın?
- Good evening, how are you?
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Sanırım bu kitabı okumanız yararlıdır.
- I think it's good for you to read this book.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
O, birkaç yıldır sağlıklı değil.
- He has not been in good health for some years.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
- You didn't do a very good job, I said.
Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
- I hear he is good at mahjong.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
Ben, onun söylediğini tamamen anlamıyorum.
- I don't entirely understand what he said.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Sigara içmek sağlık için faydalı değildir.
- Smoking is not good for the health.
Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.
- Smoking does much harm but no good.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.
- Tom and Mary are good for each other.
O, fon sağlamada iyidir.
- He's good at fund raising.
Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
- Tom makes a good living.
Şu iyilik timsali tiplere dayanamam.
- I can't stand those goody-goody types.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
- Render good for evil.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
- Tom is pretty good at playing piano by ear.
O oldukça iyi bir fikir.
- That's a pretty good idea.
Bugün Pekin'de hava çok iyi.
- The air is very good in Beijing today.
Peki iyi haber nedir?
- So what's the good news?
The car was a good ten miles away.
This is not entirely Tom's fault.
- This isn't entirely Tom's fault.
This isn't entirely Tom's fault.
- This is not entirely Tom's fault.
The whole city burned.
- The entire city burned.
Tom has lived here his whole life.
- Tom has lived here his entire life.
... great for the entire industry. So let's move on. ...
... Humans have managed to colonize the entire globe. ...