Şahin keskin gözlere sahiptir.
- The falcon has keen eyes.
Keskin bir dil sürekli kullanımla keskinleşen tek kenarlı bir araçtır.
- A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use.
Onun konuşması coşkulu alkışlarla karşılandı.
- His speech met with enthusiastic applause.
Tom coşkulu, değil mi?
- Tom is enthusiastic, isn't he?
Tom çok hevesli değil, değil mi?
- Tom isn't very enthusiastic, is he?
Tom Mary kadar hevesli görünmüyordu.
- Tom didn't sound as enthusiastic as Mary.
Şu genç adam bisiklete binmeye çok düşkün.
- That young man is very keen on cycling.
Tom sörf yapmaya düşkündür.
- Tom is keen on surfing.
Sen çok istekli görünmüyorsun.
- You don't seem very enthusiastic.
O duygularını sakladı ve istekliymiş gibi davrandı.
- He hid his emotions and pretended to be enthusiastic.
Onlarla gitmeye çok istekli misin?
- Are you very keen about going with them?
Tom kalede kalmaya hiç istekli değildi, onun perili olduğunu duymuştu.
- Tom wasn't at all keen to stay in the castle, which he'd heard was haunted.
Do you want to learn another language? / I'm keen..
The argument was hot and heavy.
... unready moyers ok well if you have wildly enthusiastic fans as i'm sure you ...