engellenmiş

listen to the pronunciation of engellenmiş
Turkish - English
frustrated
hindered
curbed
(Bilgisayar) blocked
obstructed
encumbered
cramped
deterred

Tom doesn't look deterred. - Tom engellenmiş görünmüyor.

handicapped
engelle
{f} deterred

Tom doesn't look deterred. - Tom engellenmiş görünmüyor.

engelle
obscure
engelle
impede

Storms at sea impeded our progress. - Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.

He has tried to impede an official investigation. - Resmi bir soruşturmayı engellemeye çalıştı.

engelle
{f} hinder

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

engelle
prevent

Illness prevented him from doing his work. - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.

The heavy rain prevented us from going fishing. - Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.

engelle
(Bilgisayar) deny
engelle
(Bilgisayar) block cookie
engelle
{f} handicapped
engelle
{f} hurdling
engelle
inhibit
engelle
{f} thwarted

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engelle
{f} hindered

Bad weather hindered the air raid. - Kötü hava hava baskınını engelledi.

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

engelle
{f} blocked

The construction blocked the entrance to the street. - İnşaat, caddeye girişi engelledi.

Traffic was blocked by a landslide. - Trafik bir heyelan tarafından engellendi.

engelle
{f} hindering
engelle
{f} obscuring
engelle
{f} obstruct

The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls. - Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

engelle
blocking
engelle
hamper

Some people listen to music when writing, but others say it hampers their productivity. - Bazı insanlar yazarken müzik dinler, ancak diğerleri verimliliklerini engellediğini söylüyor.

engelle
trammel
engelle
intercept
engelle
trammels
engelle
foil

This threatens to foil our plans. - Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.

The coup attempt was foiled at the last moment. - Darbe girişimi son anda engellendi.

engelle
preclude

An application of a qualifier precludes non-partaking instances from the compound meaning of a term. - Bir terimin birleşik anlamından dolayı, bir niteleyicinin kullanımı benzemeyen örnekleri engeller.

engelle
stymie

Nuclear power is stymied by the new laws. - Nükleer güç yeni yasalar tarafından engellenmektedir.

engelle
stunt
engelle
thwart

The very pursuit of happiness thwarts happiness. - Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engellenmiş
Favorites