engellenemeyen

listen to the pronunciation of engellenemeyen
Turkish - English
unhindered
Pertaining to a molecule where the reactive center is not blocked from chemical attack due to the surrounding uncreative substituents not preventing reactive agents accessing the reactive site
Not hindered, slowed, blocked or hampered
{s} not hindered, uninterrupted, undisturbed
not slowed or blocked or interfered with; "an outlet for healthy and unhampered action"; "a priest unhampered by scruple"; "the new stock market was unhampered by tradition"
engelle
{f} deterred

Tom doesn't look deterred. - Tom engellenmiş görünmüyor.

engelle
obscure
engelle
impede

He has tried to impede an official investigation. - Resmi bir soruşturmayı engellemeye çalıştı.

Storms at sea impeded our progress. - Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.

engelle
{f} hinder

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

engelle
prevent

The heavy rain prevented us from going fishing. - Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.

Illness prevented him from doing his work. - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.

engelle
(Bilgisayar) deny
engelle
(Bilgisayar) block cookie
engelle
{f} handicapped
engelle
{f} hurdling
engelle
inhibit
engelle
{f} thwarted

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engelle
{f} hindered

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

engelle
{f} blocked

You blocked me on Facebook, and now you're going to die. - Beni Facebook'ta engelledin, şimdi öleceksin.

Traffic was blocked by a landslide. - Trafik bir heyelan tarafından engellendi.

engelle
{f} hindering
engelle
{f} obscuring
engelle
{f} obstruct

They obstructed our plan. - Onlar bizim planımızı engellediler.

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

engelle
blocking
engelle
hamper

Some people listen to music when writing, but others say it hampers their productivity. - Bazı insanlar yazarken müzik dinler, ancak diğerleri verimliliklerini engellediğini söylüyor.

engelle
trammel
engelle
intercept
engelle
trammels
engelle
foil

This threatens to foil our plans. - Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.

The coup attempt was foiled at the last moment. - Darbe girişimi son anda engellendi.

engelle
preclude

An application of a qualifier precludes non-partaking instances from the compound meaning of a term. - Bir terimin birleşik anlamından dolayı, bir niteleyicinin kullanımı benzemeyen örnekleri engeller.

engelle
stymie

Nuclear power is stymied by the new laws. - Nükleer güç yeni yasalar tarafından engellenmektedir.

engelle
stunt
engelle
thwart

The very pursuit of happiness thwarts happiness. - Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engellenemeyen
Favorites