Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Sami kendi hayatına son vermek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Evde gevşek uçları sabitledikten sonra, marangoz ressamın işe başlaması için onay verdi.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Benim dilimde , virgül, ; noktalı virgül, : iki nokta üstüste, ... üç nokta şeklinde adlandırılır ve bu cümle bir noktayla biter.
- In my language, the , is called comma, the ; is called semicolon, : is called colon, ... are called ellipsis, and this sentence ends with a period.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
- I hope everything will turn out well in the end.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Bu tartışmaya son verdik.
- We ended this discussion.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
- They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.
Tom her hafta eşinden belirli bir miktar cep harçlığı alır. Haftanın sonunda artan parayı kumbarasına koyar.
- Tom receives a certain amount of pocket money from his wife every week. He puts whatever remains at the end of the week into his piggy bank.
Yağmurun durmasını bekleyelim!
- Let's wait for the rain to end!
Sıranın sonunda durdum.
- I stood at the end of the line.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
O konuşmasını bitirdi.
- He brought his speech to an end.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Alkışlıyoruz, arkadaşlar, komedi sona erdi.
- Applaud, friends, the comedy has ended.
Hedefe giden her yol mübahtır.
- The end justifies the means.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Saat kaçta dersiniz biter?
- At what time does your class end?
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Kıt kanaat geçinmek için çok çalıştık.
- We worked hard to make ends meet.
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom and his wife both have to work to make ends meet.
Oda ufak tefek şeylerle dolu.
- The room is full of odds and ends.
Oda ufak tefek şeylerle dolu.
- The room is full of odds and ends.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
- The novel ends with the heroine's death.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.
- The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
Eveything is all odds and ends in my kitchen cabinet.
Split ends can be caused by using straightening irons.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Tom bazı yarım kalmış işleri bağlayacak.
- Tom is going to want to tie up some loose ends.
Yarım kalmış işleri sevmiyorum.
- I don't like loose ends.
I am really at loose ends about this choice, I am between the proverbial rock and hard place.
Note: A ship is on her beam-ends when she has heeled over such that the beams are vertical and she cannot be brought back to an upright position.
She has been burning her candle at both ends lately, trying to put it together on time.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
You'd go to the ends of the earth to be with us.
I would have liked to stay later and tie up some of the loose ends.
Although most of the poor and displaced in Khartoum struggle to make ends meet, a very small number not only find work, but form small co-operatives.
The garage was filled with a random assortment of odds and ends.
Removing her name from the mailing list was her way of tying up loose ends.
... the other steps we can take to help families make ends meet and you are more ...
... convinced my record company to convict to be loose ends ...