Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Birçok Hollywood filmleri mutlu bir sona sahiptir.
- Most Hollywood movies have a happy ending.
Kore'deki savaşa son verme hakkında konuştu.
- He talked about ending the war in Korea.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Hüzünlü biten hikayeleri severim.
- I like stories that have sad endings.
Bitirme bir sürpriz değildi.
- The ending wasn't a surprise.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
- Which endings does this verb have in the present tense?
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.
- The film had a great beginning, but the ending wasn't believable.
Nedir bu hiç bitmeyen telefon konuşması?
- What is this never ending phone talk?
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
- Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
- I hope everything will turn out well in the end.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Bu tartışmaya son verdik.
- We ended this discussion.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Açık artırma pazartesi sona eriyor.
- The auction ends Monday.
Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
- Once the complaining starts, it never ends.
Yağmurun durmasını bekleyelim!
- Let's wait for the rain to end!
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
O, tartışmayı bitirmeye çalıştı.
- He tried to bring the argument to an end.
Tayfundan dolayı ebeveynlerim seyahatlarını bir gün erken bitirdiler.
- Because of the typhoon, my parents ended their trip one day early.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Günün sonunda, hedefler basittir: emniyet ve güvenlik.
- At the end of the day, the goals are simple: safety and security.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Hikaye onun ölümü ile sona erer.
- The story ends with his death.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Birçok Hollywood filmi mutlu sonla biter.
- Most Hollywood films have happy endings.
Bu hikaye için bir mutlu son var mı?
- Is there a happy ending to this story?
In the Latin noun domine, the -e case ending marks it as a masculine, singular, second-declension noun in the vocative case.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
... and ending by ...
... and education, and reducing our deficit in a sensible way, using the savings from ending ...