Önemli hissetmek istiyorum.
- I want to feel important.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
Tom üzgün hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sad.
Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
- The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
Tom'un polisi aramak istediğine dair içimde bir his var.
- I have a feeling that Tom wants to call the cops.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
We couldn't help feeling sorry for her.
- Wir konnten nicht umhin, Mitleid mit ihr zu empfinden.
I think it's unlikely that plants feel pain.
- Ich denke, es ist nicht sehr wahrscheinlich, dass Pflanzen Schmerz empfinden.