Tom'un utanma duygusu yok.
- Tom has no sense of shame.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Alice utanç içinde başını eğdi.
- Alice hung her head in shame.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?