Definition of el in Turkish English dictionary
- {i} hand
- fin
- discharge
- stranger
- people
- forefoot
- shot
- (Biyokimya,Teknik) manual
- range
- cheir
- mitt
- hand-held
- paw
- round
- hands
- hand to
- (Tıp) manus
- (çocuk) pud
- stranger, alien
- other person
- one shot
- people; tribe
- stranger; people; country
- country
- fist
- hand held
- flapper
- hand operated
- carry on
- el sallamak
- wave
Mary and Tom came to wave us good-bye at the train station.
- Mary ve Tom tren istasyonunda bize el sallamak için geldiler.
- el koymak
- appropriate
- el arabası
- trolley
- El arabası
- barrow
- el koymak
- seize
- el değmemiş
- {s} virgin
Sami dedicated his life to protect these wonderful virgin forests.
- Sami hayatını bu harika el değmemiş ormanları korumaya adamıştır.
- el koymak
- {f} seise
- el değmemiş
- intact
- el bileği
- wrist
- el koymak
- {f} levy
- el yazısı
- {i} manuscript
The editor glanced over the manuscript.
- Yayın yönetmeni el yazısı kitaba baktı.
This manuscript is illegible.
- Bu el yazısı okunaksız.
- el değmemiş
- untouched
- eller
- others
- el vermek
- serve
- el arabası
- cart
- el arabası
- {i} truck
Tom stole a truck from his neighbor's farm.
- Tom komşunun çiftliğinden bir el arabası çaldı.
- el atmak
- attempt
- el atmak
- fall back upon
- el becerisi
- dexterity
Playing the piano requires manual dexterity.
- Piyano çalmak el becerisi gerektirir.
- el emeği
- elbow grease
- el feneri
- torch
Do not show a torch to a blind man walking in the dark.
- Karanlıkta yürüyen kör bir adama el feneri tutma.
- el işi
- hand job
- el işi
- {s} handmade
- el koyma
- expropriation
- el koymak
- {f} arrest
- el sanatları
- {i} crafts
- el yazısı
- cursive
This is a cursive script.
- Bu bir bitişik el yazısı.
I was amazed to learn that fewer and fewer young people can write in cursive.
- El yazısı kullanabilen genç insanların sayısının gitgide azaldığını şaşkınlıkla öğrendim.
- el çektirmek
- dismiss
- eller
- {i} hands
I can remember the warmth of his hands.
- Onun ellerinin sıcaklığını hatırlayabiliyorum.
Her hands were as cold as ice.
- Onun elleri buz kadar soğuktu.
- el arabası
- trolly
- el arabası
- hand cart
- el atmak
- (deyim) feel up
- el atmak
- (deyim) get one's hands on
- el atmak
- seize
- el atmak
- turn a hand to
- el değiştirme
- handover
- el değmemiş
- telephone
- el ele
- (deyim) go hand in hand
Fadil found that in Islam, religion and advanced science can go hand in hand.
- Fadıl, İslam'da din ve ileri bilimin el ele verebileceğini buldu.
Wealth and health go hand in hand.
- Servet ve sağlık el ele gider.
- el ele
- (Konuşma Dili) hand in glove
- el ele
- hand in hand with
A surgeon lives with Death, his inseparable companion - I walk hand in hand with him.
- Bir cerrah ayrılmaz arkadaşı olan ölümle birlikte yaşar - Ben onunla el ele yürüyorum.
Fame doesn't always go hand in hand with success.
- Şöhret her zaman başarı ile el ele gitmez.
- el ele
- (deyim) be hand in hand
- el ele
- hand-to-hand
- el ele vermek
- join forces
- el emeği
- manual labour
- el feneri
- flash lamp
- el feneri
- hand lamp
- el feneri
- (Otomotiv) flashing light
- el freni
- (Otomotiv) brake lever
- el freni
- handbrake
- el ile
- man
Can you drive manual?
- El ile sürebilir misin?
- el ile
- (Bilgisayar) hand held
- el işi
- manual labor
Tom is very skilled at manual labor.
- Tom el işinde çok yeteneklidir.
Tom is very skilled in manual labor.
- Tom el işinde çok yetenekli.
- el işi
- hand made
- el koyma
- (Ticaret) sequester
- el koyma
- conscription
- el koyma
- impoundment
- el koyma
- requisition
- el koymak
- glom
- el koymak
- (deyim) have in hand
- el koymak
- embargoing
- el koymak
- emprise
- el sallamak
- wave one's hand
- el vermek
- lend a hand
- el çektirmek
- remove from a post
- el arabası
- handcart
- el arabası
- pushcart
- el arabası
- wheelbarrow
She stumbled over a wheelbarrow.
- O bir el arabası üzerine tökezledi.
The thieves used a wheelbarrow to transport the giant gold coin to nearby Monbijou Park.
- Hırsızlar, devasa altın madalyonu yakındaki Monbijou Park'a taşımak için bir el arabası kullandılar.
- el arabası
- hand truck
- el atmak
- have a bash at
- el becerisi
- legerdemain
- el becerisi
- handiwork
- el bezi
- washcloth
- el bileği
- carpus
- el değiştirmek
- relay
- el ele
- hand to hand
- el ele
- hand in hand
I saw Jim and Mary taking a walk hand in hand in the park.
- Jim ve Mary'nin parkta el ele yürüdüklerini gördüm.
The kindergarten children were walking hand in hand in the park.
- Anaokulu çocukları parkta el ele yürüyordu.
- el emeği
- manpower
- el hüneri
- handcraft
- el hüneri
- handicraft
- el ile
- by hand
- el işi
- handwork
- el işi
- fancywork
- el işi
- handiwork
- el işi
- manual labour
- el işçiliği
- manual labour
- el koy
- commandeer
- el koy
- confiscate
The policeman confiscated Dan's driver's license.
- Polis memuru Dan'in sürücü belgesine el koydu.
I'll have to confiscate your knife.
- Bıçağına el koymak zorunda kalacağım.
- el koyma
- sequestration
- el koyma
- usurpation
- el koyma
- confiscation
- el koyma
- condemnation
- el koymak
- sequester
- el koymak
- sequestrate
- el koymak
- impound
- el koymak
- commandeer
- el koymak
- confiscate
I'll have to confiscate your knife.
- Bıçağına el koymak zorunda kalacağım.
- el sallamak
- flourish
- el sürmek
- handle
- el sıkış
- shake hands
Usually, we shake hands when we meet someone for the first time.
- Biz ilk kez biriyle tanıştığımızda genellikle el sıkışırız.
He refused to shake hands with me.
- Benimle el sıkışmayı reddetti.
- el uzatmak
- aid
- el yazısı
- longhand
- el yazısı
- long hand
- el yazısı
- script
This is a cursive script.
- Bu bir bitişik el yazısı.
- el yazısı
- chirography
- el yazısı
- writing
- El Yazısı
- handwrite
- el arabasi
- handcart
- el arabasi
- handbarrow
- el arabasi
- pushcart
- el arabasi
- hand truck
- el arabasi
- barrow
- el değiştirmek
- change hands
- el ele vermek
- cooperate
- el freni
- hand brake
- el freni
- emergency brake
- el hareketi
- hand motion
- el koyma
- to confiscate
- el koymak
- hand set
- el sallamak
- to shake hands
- el sallamak
- hand wave
- el yazısı
- (İnşaat) Handwriting
- el öpmek
- hand to kiss
- el arabası
- drag
- el arabası
- wheelbarrow, barrow, truck, handcart, cart
- el atmak
- a) to lay hands on, to seize b) to attempt, to have a bash (at sth)
- el atmak
- step in
- el atmak
- fall back on
- el atmak
- claw
- el atmak
- turn a hand to smth
- el atmak
- start doing
- el atmak
- set one's hand to
- el becerisi
- savoir faire
- el becerisi
- sleight
- el becerisi
- handcraft
- el becerisi
- handicraft
- el bezi
- hand towel
- el değiştirmek
- to change hands
- el değiştirmek
- (Ticaret) pass in to other hand
- el değmemiş
- guiltless
- el değmemiş
- maiden
- el değmemiş
- intact, untouched, virgin
- el değmemiş
- original
- el ele
- hand in
I saw Jim and Mary taking a walk hand in hand in the park.
- Jim ve Mary'nin parkta el ele yürüdüklerini gördüm.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
- el ele vermek
- collaborate
- el ele vermek
- to join forces, to cooperate
- el emeği
- manual labor
Manual labor is necessary in this company.
- El emeği bu şirkette gereklidir.
- el emeği
- hand work
- el emeği
- (Sosyoloji, Toplumbilim) hand labour
- el feneri
- electric torch
- el feneri
- torch, flashlight
- el feneri
- portable searchlight
- el feneri
- {i} flashlight
Having a small flashlight in your pocket may come in handy.
- Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir.
This flashlight is getting dim.
- Bu el fenerinin ışığı azalıyor.
- el freni
- grip brake
- el freni
- handbrake, parking brake
- el freni
- parking brake
- el ile
- manually
- el ile
- manual
Can you drive manual?
- El ile sürebilir misin?
- el ile
- manuel
- el işi
- a) handiwork b) handmade
- el işi
- {i} handicraft
- el işçiliği
- manual labor
Carpentry and bricklaying are examples of manual labor.
- Marangozluk ve tuğla duvar örme el işçiliği örnekleridir.
- el koyma
- seizin
- el koyma
- seisin
- el koyma
- distraint
- el koyma
- appropriation
- el koyma
- dip
- el koyma
- ouster
- el koyma
- (Hukuk) seizure
- el koymak
- distress
- el koymak
- requisition
- el koymak
- distrain
- el koymak
- impress
- el koymak
- take the action
- el koymak
- distrain up
- el koymak
- capture
- el koymak
- vest
- el koymak
- (Hukuk) to seize
- el koymak
- usurp
- el koymak
- condemn
- el koymak
- embargo
- el koymak
- hold
- el koymak
- attach
- el koymak
- distrain on
- el sürmek
- finger
- el uzatmak
- claw
- el uzatmak
- (Hukuk) to encroach
- el uzatmak
- impinge
- el uzatmak
- thrust out hand
- el uzatmak
- bestow hand on smb
- el uzatmak
- bestow hand on somebody
- el vermek
- hand