eksik

listen to the pronunciation of eksik
Turkish - English
deficient
lacking

A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her. - Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.

missing

There is a napkin missing. - Eksik bir peçete var.

The statue is missing its head. - Heykelin kafası eksik.

short

I'm well aware of Tom's shortcomings. - Tom'un eksikliklerinin oldukça farkındayım.

Tom is aware of his shortcomings. - Tom eksikliklerinin farkında.

incomplete

The directions seem incomplete. - Yol tarifi eksik görünüyor.

The salad is incomplete without olive oil, croutons and nuts. - Salata; zeytinyağı, kızarmış ekmek parçaları ve fındık olmadan eksiktir.

inadequate
lack

He failed in the examination for lack of preparation. - Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.

His undertaking failed for lack of funds. - Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.

wanting

He is by no means wanting in courage. - Onun asla cesareti eksik değil.

missing, lacking, absent, short; less (than); incomplete, imperfect, defective, deficient; insufficient; deficiency, lack, defect, shortfall
short-coming
missing, absent: Sınıftan iki kişi eksikti. Two people were absent from the class
partial
devoid
light
amiss
dumb
broken
halfness
rudiment
less (than)
imperfective
crude
(Muzik) impererfect cadence
under-
uncomplete
sketchy
faulty
fragmentary
scrimp
less
gappy
minus
(Hukuk) deficit
shy
lack; deficiency, shortage; what is missing
imperfect

Partly because he could not receive enough information, Harper's description remains imperfect. - Kısmen yeterli bilgiyi alamadığından dolayı Harper'in açıklaması eksik kalıyor.

Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections. - Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.

incommensurate
ragged
(something) which has something missing or lacking, deficient, incomplete
skimp
shortfall
out
insufficient
shortcoming, defect
incompetent
lame

This was a lame attempt to conceal the fact that the author of this sentence has nothing to say. - Bu cümlenin yazarı söyleyecek bir şeyi olmadığı gerçeğini gizlemek için bir eksik bir girişimdi.

missing part
defective
deficiency

Body temperature rising, pulse rising ... he's in a state of oxygen deficiency. - Vücut ısısı yükseliyor, nabız yükseliyor... Onun oksijen eksikliği durumu var.

skimpy
scrimpy
scanty
incompleteness
spotty
shortcoming

I'm well aware of Tom's shortcomings. - Tom'un eksikliklerinin oldukça farkındayım.

Tom is aware of his shortcomings. - Tom eksikliklerinin farkında.

shortage
abortive
pilfered
ıncomplete

The directions seem incomplete. - Yol tarifi eksik görünüyor.

The salad is incomplete without olive oil, croutons and nuts. - Salata; zeytinyağı, kızarmış ekmek parçaları ve fındık olmadan eksiktir.

scantly
meager
under

His undertaking failed for lack of funds. - Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.

Lack of sleep was undermining her health. - Uyku eksikliği gizliden gizliye onun sağlığına zarar veriyordu.

absentee
eksik olmak
miss
eksik olmak
require
eksik etek
woman
eksik etek
petticoat
eksik civata
missing fasteners
eksik dişler
(Diş Hekimliği) missing teeth
eksik dosya
(Bilgisayar) file missing
eksik dosya
(Bilgisayar) missing file
eksik gelmek
fall short
eksik gelmek
fell short of
eksik gelmek
(Ticaret) be short
eksik gelmek
fall short of
eksik
(İnşaat) deficient work
eksik kalan
lacking
eksik kalan
deficient
eksik kalan
incomplete
eksik olarak
scantily
eksik olma
lack
eksik olmak
be wanting
eksik olmak
be lacking
eksik olmak
be short of
eksik olmamak
turn up
eksik sigorta
(Ticaret) under-insurance
eksik sipariş
(Ticaret) short supply
eksik sönüm
(Bilgisayar) underdamping
eksik sönüm
(İnşaat,Teknik) undercritical damping
eksik vermek
short-change
eksik yanma
incomplete combustion
eksik çıkmak
be lacking
eksik çıkmak
lacking
eksik çıkmak
fall short
eksik etek
bit
eksik kalmak
to lack
eksik adamlı
undermanned
eksik ağırlık
(Ticaret) underweight
eksik bandrol
missing stamp
eksik başarı
underachievement
eksik beyan
(Ticaret) underreporting
eksik bildirme
(Ticaret) underreport
eksik bilgi
imperfect knowledge
eksik bilgi
(Ticaret) imperfect data
eksik deklarasyon yapmak
(briç) underbid
eksik doldurmak
(for someone who is taken on/for something which is taken on) to fill the gap
eksik dolum
underfill
eksik dosyalar
(Bilgisayar) incomplete files
eksik doğmak
to be born prematurely
eksik düzenleme
incomplete arrangement
eksik emtia
(Ticaret) overdue goods
eksik etek
skirt
eksik etek
(deyim) distaff side
eksik etek prov. woman
(a) skirt
eksik etiket
(Bilgisayar) missing tag
eksik etiket
missing label
eksik etmemek
to have always in stock
eksik etmemek
not to be without
eksik etmemek
have always in stock
eksik eylem
(Dilbilim) incomplete verb
eksik fakat anlaşılır tümce kullanma
ellipsis
eksik fakat anlaşılır tümce kullanma
ellipse
eksik folyo
missing foil
eksik gedik
small necessities
eksik gedik
small wants, trivial deficiencies
eksik gelmek
(for something) to fall short, be deficient
eksik gelmek
to fail, not to be enough
eksik insan
imperfect-incomplete person
eksik isim
(Denizbilim) nomen imperfectum
eksik iş gücü
underemployment
eksik işgücü
underemployment
eksik işlenmiş
(Fotoğrafçılık) underdeveloped
eksik kalmak
(deyim) go off half-cocked
eksik kalmak
(deyim) go off at half cock
eksik kalmış
unconsummate
eksik kısayol
(Bilgisayar) missing shortcut
eksik miktar
less
eksik olarak
incompletely

He was born with an incompletely formed heart valve. - O eksik olarak oluşan kalp kapağı ile doğdu.

eksik olma
Thank you
eksik olmak
to be lacking in sth
eksik olmak
want
eksik olmak
not to be enough
eksik olmak
lack
eksik olmamak
(always) to turn up
eksik olmamak
1. (for something) not to be lacking, not to be missing. 2. (for someone) not to be absent
eksik olmasın
God bless him/her
eksik olmaz
unfailing
eksik olsun!
(Konuşma Dili) 1. I don't want (him/her/it) around! 2. May he/she drop dead!/I hope he/she croaks!
eksik satır
(Bilgisayar) missing line
eksik tahmin
underestimation
eksik tahmin
lowball
eksik talep
(Hukuk) defective request
eksik tedavi
incomplete treatment
eksik temsil
under-representation
eksik teslimat
defective delivery
eksik tröst
(Kanun) imperfect trust
eksik tsr
(Bilgisayar) missing tsr
eksik tutulma
(Askeri) short eclipse
eksik unvan
(Kanun) imperfect title
eksik uyarım
understimulation
eksik verb
(Bilgisayar) missing verb
eksik veri
data deficient
eksik yağlama
imperfect lubrication
eksik yük
fractional load
eksik yüz adı
(Bilgisayar) missing face name
eksik çalışma
(Ticaret) underemployment
eksik çıkmak
(for something) to fall short of the number or amount required, turn out to be short
eksik çıkmak
to be lacking
eksik ödemek
not pay the full amount
eksik ödemek
short-change someone
eksik ölçmek
mismeasure
eksik ölçüm
mismeasurement
eksik ışıklama
underexposure
dosya eksik
(Bilgisayar) file missing
eksikler
shortcomings
eksikler
desiderata
enfeksiyon boyutu eksik
(Biyokimya) abscess
eksik gel
fallen short of
eksik gel
fell short of
eksik gel
fall short of
eksik olmak
be lacking in sth
eksikler
want
(nuksan) eksik, kusurlu, nâkıs
(Nuksan) missing, defective, Embroidery
eksik bilgi
incomplete information
olmadığı için, eksik olduğundan
it is not, is missing
Allah eksik etmesin
May we not suffer his loss. I am very grateful for what he has done
akılının çivisi eksik
not very bright; screwy, cracked
bagajım kırılmış ve bazı şeyler eksik
My baggage is broken
bir düğme eksik
There's a button missing
bir tahtası eksik
balmy
bir tahtası eksik olmak
to have a screw loose
eksik etek
wench
misafiri eksik olmamak
to do a lot of entertaining
ne fazla ne eksik
neither more nor less
next veya wend eksik
(Bilgisayar) missing next or wend
tahtası eksik
(Konuşma Dili) (someone) who has a screw loose, who's not all there, cracked, nutty, Brit. barmy
tahtası eksik
having a screw loose, screwy
tahtası eksik
a button short
valizim kırılmış ve bazı şeyler eksik
My suitcase is broken and some things are missing
veri eksik
(Bilgisayar) data incomplete
Turkish - Turkish
Az: "Arada can sıkıntısından doğma kavgalar da hiç eksik değil..."- R. N. Güntekin
İhtiyaç duyulan (şey), noksan
Mükemmel olmayan, kusurlu, muallel, sakat
Az
İhtiyaç duyulan (şey), noksan: "Aklı sıra bu eksiğini biraz olsun doldurmaya çalışıyor."- H. Taner
Bir bölümü olmayan, natamam
(Hukuk) NATEMAM
eksik artık
"Biraz eksik veya fazla olabilir" anlamında kullanılır
eksik etek
Kadın
eksik gedik
Ufak tefek ihtiyaçlar
Eksik olmak
(Osmanlı Dönemi) TEGAZGUZ
yuları eksik
Kaba, anlayışsız (kimse)
eksik
Favorites