Şehir Londra'nın doğusuna uzanmaktadır.
- The city lies east of London.
Doğu cephesinde savaşı kaybettiler.
- They lost the war on the eastern front.
Ay gökyüzündeki Güneşten doğuya doğru hareket eder, biz her gece ayın güneşli tarafını biraz daha çok görürürüz.
- As the Moon moves eastward away from the Sun in the sky, we see a bit more of the sunlit side of the Moon each night.
Dünya batı'dan doğuya doğru dönüyor.
- The Earth is rotating from West to East.
Müttefikler daha sonra doğuya Belçika'ya doğru hareket etti.
- The Allies then moved east into Belgium.
Ay gökyüzündeki Güneşten doğuya doğru hareket eder, biz her gece ayın güneşli tarafını biraz daha çok görürürüz.
- As the Moon moves eastward away from the Sun in the sky, we see a bit more of the sunlit side of the Moon each night.
Hava korsanları orta doğu ülkelerindendi.
- The hijackers were from Middle Eastern countries.
Akraba kayırma doğu ülkelerinde yaygındır.
- Nepotism is widespread in Eastern countries.
Habarovsk, Rus Uzak Doğusu'nun en büyük şehirleri arasındadır.
- Khabarovsk is among the largest cities of the Russian Far East.
Berlin duvarı Doğudaki Almanların Batıya kaçmasını engellemek için inşa edilmiştir.
- The Berlin wall was built to prevent East Germans from fleeing to the West.
Boston'un doğu tarafında yetiştim.
- I was raised on the east side of Boston.
Habarovsk, Rus Uzak Doğusu'nun en büyük şehirleri arasındadır.
- Khabarovsk is among the largest cities of the Russian Far East.
Develerin Orta Doğuda çok yararlı olduğunu söylemeye gerek yok.
- It goes without saying that camels are very useful in the Middle East.
Başkan Barack Obama Orta Doğuda ve başka yerde demokrasileri isteyenler için örnek olarak Polonya'yı övdü.
- President Barack Obama praised Poland as an example for aspiring democracies in the Middle East and elsewhere.
Çatallar yıllardır Avrupa'da ve Yakın Doğu'da kullanılıyordu, ama yalnızca yemek pişirmek için.
- Forks were used for many years in Europe and the Near East, but only for cooking.
I remember a hearty welcome; a prodigious supper, which would have fed a whole village in the East.
uneasy rushes of wind went through the hall East, West, North, and South, through the woods, four heavy-treading, unkempt figures crushed the high grass and cracked the branches.
Their staffs were also well looked after—except for the French, whom we packed off to motels in East Jesus in retaliation for their high-handedness toward the American delegation when they had been hosts a year earlier.
I don't get to see Jim much since he moved. Now he lives somewhere out in East Overshoe.
... And this calls into question the president's whole policy in the Middle East. Look what's ...
... countries that I came from in the Far East. ...