Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
- I never felt at ease in my father's company.
Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
- She had an unassuming air that put everyone at ease.
Hemşire ağrıyı hafifletmek için Tom'a bir şey verdi.
- The nurse gave Tom something to ease the pain.
İşi kolaylıkla yaptı.
- She did the job with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
- I saw at once that he was ill at ease.
Tom yabancılar arasında huzursuz.
- Tom is ill at ease among strangers.
Sami, Leyla'yı rahatlattı.
- Sami put Layla at ease.
Tom Mary'yi rahatlatmaya çalıştı.
- Tom tried to put Mary at ease.
His mind was at ease when he received his pension.
We took our ease on the patio.
He played the organ with ease.
After winning the jackpot, she lived a life of luxurious ease.