Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
- I never felt at ease in my father's company.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
Hemşire ağrıyı hafifletmek için Tom'a bir şey verdi.
- The nurse gave Tom something to ease the pain.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
- He did the crossword with ease.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Tom yabancılar arasında huzursuz.
- Tom is ill at ease among strangers.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
- I saw at once that he was ill at ease.
Sami, Leyla'yı rahatlattı.
- Sami put Layla at ease.
Tom Mary'yi rahatlatmaya çalıştı.
- Tom tried to put Mary at ease.
His mind was at ease when he received his pension.
We took our ease on the patio.
He played the organ with ease.
After winning the jackpot, she lived a life of luxurious ease.