Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
- She had an unassuming air that put everyone at ease.
Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
- Tom couldn't seem to put Mary at ease.
Hemşire ağrıyı hafifletmek için Tom'a bir şey verdi.
- The nurse gave Tom something to ease the pain.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
İşi kolaylıkla yaptı.
- She did the job with ease.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
İşi kolaylıkla yaptı.
- She did the job with ease.
Tom huzursuz hissetti.
- Tom felt ill at ease.
Tom yabancılar arasında huzursuz.
- Tom is ill at ease among strangers.
Endişelenme, Dima kadını rahatlatmaya çalıştı. Beni değil.
- Don't worry, Dima attempted to put the woman at ease. It's not mine.
Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
- She had an unassuming air that put everyone at ease.
His mind was at ease when he received his pension.
We took our ease on the patio.
He played the organ with ease.
After winning the jackpot, she lived a life of luxurious ease.