O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
- She learned English with great eagerness.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
- When we are told not to come, we become all the more eager to go.
Ken hevesli bir öğrenci.
- Ken is an eager student.
Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Onlar seni görmek için sabırsızlanıyorlar.
- They're eager to see you.
Boston'a gitmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm eager to go to Boston.
The things he had to tell about...were enough to make you almost tremble with excitement, when you heard all the intimate details from an animal charmer and realized with what thrilling eagerness and anxiety the whole busy underworld was working.