Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
- When we are told not to come, we become all the more eager to go.
O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.
- She is eager to live in Australia.
Gençler yurt dışına gitmekte çok hevesli.
- Young people are eager to go abroad.
Ken hevesli bir öğrenci.
- Ken is an eager student.
Boston'u ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm eager to visit Boston.
Onlar seni görmek için sabırsızlanıyorlar.
- They're eager to see you.
O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
- She learned English with great eagerness.
Tom ona verdiğim elmayı hevesle yedi.
- Tom eagerly ate the apple I gave him.
Kocasının dönüşünü hevesle bekledi.
- She waited eagerly for her husband's return.
Onun konuşması sırasında öğrenciler istekli olarak dinlediler.
- The pupils listened eagerly during his speech.
Onun yeni politikasını istekle desteklediler.
- They eagerly supported his new policy.
Tom itfaiyecinin ona verdiği sandvici istekle yedi.
- Tom eagerly ate the sandwich that the fireman gave him.
... and I'm eager to work with all up but America ...
... eager after the capped over ...