Tom was up until about 3:00 a.m. reading a book.
- Yaklaşık 3:00 a.m. e kadar kitap okuduğu için Tom yatmamıştı.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
Never be this late again.
- Asla tekrar bu kadar geç kalma.
They did not have enough gold.
- Onların yeteri kadar altını yoktu.
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
I'm not sure I can be all that much help.
- Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
Belgium is not as big as France.
- Belçika Fransa kadar büyük değildir.
Your car is three times as big as this one.
- Senin araban bunun üç katı kadar büyük.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The population of Italy is about half as large as that of Japan.
- İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Nobody will pay that much for something like that.
- Hiç kimse öyle bir şey için o kadar çok ödemeyecek.
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius.
- Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
You will get well in a week or so.
- Bir haftaya kadar iyileşeceksin.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
- Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
I really wonder how much the inheritance tax will amount to.
- Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.
What is the total amount of money you spent?
- Harcadığın para toplam ne kadar?
How long will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How much do ten paper plates cost?
- 10 kağıt tabak ne kadar?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
- Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.
You must carry the task through to the end.
- Sonuna kadar görevi taşımalısın.