Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
- She left without saying even a single word.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
- His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
Fırtına daha da şiddetlendi.
- The storm became even more violent.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Her şey için görgü kuralı vardır, hatta bir seks partisinin bile.
- There's proper etiquette for everything, even an orgy.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Seni neredeyse hiç tanımıyorum.
- I hardly even know you.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı.
- They didn't even know who they were supposed to meet.
Biz dahi Tom'dan hoşlanmıyoruz.
- We don't even like Tom.