eşini

listen to the pronunciation of eşini
Turkish - English
wife
A married woman, especially in relation to her spouse
The female of a pair of mated animals

A new wife for the gander is introduced into the pen.

{n} a married woman, a low mean woman
zona [ZHAW-na] I suppose one way to remember this is to think of Mona Lisa Replace the M with Z (there are a lot of Z's in Polish) and you've got zona Easier to remember than La Gioconda : -) Date of entry: 31 March 2000
{i} female spouse; woman acting in a particular capacity (used in combination: e.g. midwife); woman (Old Usage)
A woman; an adult female; now used in literature only in certain compounds and phrases, as alewife, fishwife, goodwife, and the like
someone who is too beautiful for words -- but not for arguments
The lawful consort of a man; a woman who is united to a man in wedlock; a woman who has a husband; a married woman; correlative of husband
n wife [OE wïf]
Yashoda, William's wife of twelve years
The ordinance of marriage was sanctioned in Paradise (Gen 2: 24; Matt 19: 4-6) Monogamy was the original law under which man lived, but polygamy early commenced (Gen 4: 19), and continued to prevail all down through Jewish history The law of Moses regulated but did not prohibit polygamy A man might have a plurality of wives, but a wife could have only one husband A wife's legal rights (Ex 21: 10) and her duties (Prov 31: 10-31; 1 Tim 5: 14) are specified She could be divorced in special cases (Deut 22: 13-21), but could not divorce her husband Divorce was restricted by our Lord to the single case of adultery (Matt 19: 3-9) The duties of husbands and wives in their relations to each other are distinctly set forth in the New Testament (1 Cor 7: 2-5; Eph 5: 22-33; Col 3: 18, 19; 1 Pet 3: 1-7)
A woman (compare old wife and aad wife)
A man's wife is the woman he is married to. He married his wife Jane 37 years ago The woman was the wife of a film director. see also old wives' tale. W1S1 wives the woman that a man is married to husband, spouse spouse
a married woman; a man's partner in marriage
{f} marry a wife (rare usage)
The person that is either mad at you for playing too much golf or that you are mad at because she beat you the last time you played together
The person who is mad at you for always golfing
la esposa
A married woman
wife

My wife will be glad to see you, too. - Eşim de seni görmekten memnun olacak.

My wife Lidia is a beautiful, clever woman. - Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.

peer
{i} partner

Pigeons stay with the same partner for life. - Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.

How did you meet your partner? - Eşinle nasıl tanıştın?

match

He is a good match for me. - O, benim için iyi bir eştir.

Tom and Mary were a match made in heaven. - Tom ve Mary cennette yapılan bir eşti.

husband

Her husband smokes like a chimney. - Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.

Tom sat down between Mary and her husband. - Tom Mary ve eşinin arasına oturdu.

spouse

On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill. - Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.

How much time do you spend with your spouse? - Eşinizle birlikte ne kadar zaman harcarsınız?

eşini paylaşan kimse
swinger
eşini yapmak
duplicate
eşini aldatan
adulterous
eşini aldatma
adultery
eşini aldatmak
commit adultery
eşini paylaşan
swinging
identical
{i} couple

The young couple was accompanied by a chaperone. - Genç çifte bir hastabakıcı tarafından eşlik edildi.

Same-sex couples should be able to get married. - Eş cinsel çiftler evlenebilmeli.

consort
counterpart
equal

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

{s} matching

I'm thinking of matching you against Yoshida in the race. - Seni yarışta Yoshida'ya karşı eşleştirmeyi düşünüyorum.

Mary is very good at matching people. - Mary insanları eşleştirmekte çok iyidir.

woman

It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse. - Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.

Do you see that woman? She's my wife. - Şu kadını görüyor musun? O benim eşim.

{i} Dutch
{i} pair

The boys and girls paired off for the dance. - Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.

This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind. - Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

twin

My wife and I can't decide on names for the twins. - Eşim ve ben ikizler için isimler üzerinde karar veremiyoruz.

screw
equal to

Nobody is equal to this young woman in the field of music. - Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.

He is not equal to his father. - O, babasına eşit değil.

correspondent
{i} like

When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it. - Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.

I'd like to introduce you to my wife. - Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.

corresponding
compeer
helpmeet
equi

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

image
better half
ux
one's better half
feme
hubby
{i} lady

It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse. - Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.

My dream is to be the First Lady. - Hayalim devlet başkanının eşi olmak.

synonym

The words 'small' and 'little' are synonyms. - Small ve little kelimeleri eş anlamlıdır.

If religion were synonymous with morality, Brazil would be the most uncorrupted country in the world. - Din, ahlak ile eş anlamlı olsa, Brezilya dünyada en bozulmamış ülke olur.

(Tıp) bigeminus
dansta eşini almak
cut in
match, counterpart, peer, equal; partner; mate; (karı veya koca) spouse, consort; (cinsel birleşmede) screw
husband; wife; mate, spouse
fellow
identic
mate (of an animal)
mate

I wonder what materials the garment is made of. - Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.

Tom says Mary is his soul mate and that they were made for each other. - Tom Mary'nin ruh eşi olduğunu ve birbirleri için yaratıldıklarını söylüyor.

old man

The old man was accompanied by his grandchild. - Yaşlı adama torunu tarafından eşlik edildi.

The old man was accompanied by his grandson. - Yaşlı adama erkek torunu tarafından eşlik edildi.

companion

Pets offer us more than mere companionship. - Evcil hayvanlar sadece bize eşlik etmekten daha fazlasını sunar.

helpmate
doublet
spousal
similar
old woman

The old woman was accompanied by her granddaughter. - Yaşlı kadına kız torunu tarafından eşlik edildi.

The old woman was accompanied by her grandchild. - Yaşlı kadına torunu tarafından eşlik edildi.

prov. afterbirth, placenta
friend, companion
duplicate
iso

Languages are partially isomorphic. - Diller kısmen eşyapılıdır.

one of a pair, mate, fellow
coequal
partner (in a game)
old lady
placenta
match, equal, like, double, duplicate, counterpart
the missis
one of a pair
missis
double
equipollent
duo
comate
Turkish - Turkish

Definition of eşini in Turkish Turkish dictionary

(Hukuk) REFİKA
partner
(Hukuk) REFİK
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika: "Kadın diye eşini bellemiş, dürüst, aile babası bir adamdır."- Z. Selimoğlu
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer: "Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun."- Ö. Seyfettin
Etene, son, meşime
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika
Etene. İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Bir çift oluşturan şeylerden her biri
Birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri
İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Arkadaş
Kuma, ortak
eşini
Favorites