eğme

listen to the pronunciation of eğme
Turkish - English
contortion
inclining
bending

Can you touch your toes without bending your legs? - Sen ayak parmaklarına bacaklarını eğmeden dokunabilir misin?

bending, bend
curving
tip
(Bilgisayar) tilt

Don't tilt your chair back. - Koltuğunu geriye eğme.

contort
bend

Can you touch your toes without bending your legs? - Sen ayak parmaklarına bacaklarını eğmeden dokunabilir misin?

We will not bend to the will of a tyrant. - Biz tiranın isteğine boyun eğmeyeceğiz.

incurvation
eğmek
tilt
eğmek
bend
eğme demiri
bending iron
eğme makinesi
bending machine
eğmek
curve
boyun eğme
submission
boyun eğme
resignation
eğmek
warp
eğmek
bow

I don't want to bow down to him. - Ona boyun eğmek istemiyorum.

eğmek
duck

Tom had to duck his head to get through the doorway. - Tom kapıdan girmek için başını eğmek zorunda kaldı.

boyun eğme
compliance
boyun eğme
bending
boyun eğme
discipline
boyun eğme
abidance
(Bilgisayar) skew
eğmek
top
eğmek
hang
eğmek
defect
eğmek
bevel
sivri eğme
ogive
{f} tilt

The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle. - Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.

Don't tilt your chair back. - Koltuğunu geriye eğme.

incline

He is inclined to be lazy. - O tembel olmaya eğimlidir.

Don't take it literally. He is inclined to exaggerate. - Onu harfi harfine almayın. O abartma eğilimindedir.

{f} leaning

Tom was leaning on the fence. - Tom çitin üzerine eğiliyordu.

This house is leaning to one side. - Bu ev bir tarafa doğru eğiliyor.

{f} curve

A smile is a curve that sets everything straight. - Bir gülümseme, her şeyi düzelten bir eğridir.

Draw me the Pareto curve. - Bana Pareto eğrisini çiz.

{f} hog
{f} tilted

She stood silently, her head tilted slightly to one side. - Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.

The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees. - Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.

{f} curving
{f} inclined

He is inclined to be lazy. - O tembel olmaya eğimlidir.

He is inclined to get mad. - O, kızmaya eğilimlidir.

eğmek
incurve
eğmek
tip
eğmek
{f} sway
curved
eğmek
flex
baş eğme
obeisance
boyun eğme
subjection
boyun eğme
indulgence
boyun eğme
bow

The government refuses to bow to public pressure. - Hükümet kamuoyu baskısına boyun eğmeyi reddediyor.

I don't want to bow down to him. - Ona boyun eğmek istemiyorum.

boyun eğme
obedience

Don't interpret their silence as obedience. - Onların sessizliğini boyun eğme olarak algılama.

boyun eğme
submittal
hunch
eğmek
to bring (someone) round, persuade
eğmek
spring
eğmek
decline
eğmek
to tip, to tilt; to bow, to bend, to incline, to curve
eğmek
stoop
eğmek
inflect
eğmek
slant
eğmek
to turn (one's eyes) to
eğmek
to lean, tilt, or bend (something) (in a specified direction)
eğmek
incline
eğmek
ply
eğmek
buckle
eğmek
droop
eğmek
cant
eğmek
contort
eğmek
hunch
geriye eğme
retortion
mekanik eğme
mechanical bending
sürekli eğme
continuous arch
yuvarlak eğme
circular arch
yuvarlak eğme
round arch
Turkish - Turkish
Eğmek işi
Eğmek
bükmek
Eğmek
(Osmanlı Dönemi) HANEV
Bıçak, orak gibi araçları bilemeye yarayan araç
eğmek
Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek
eğmek
Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek: "Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü."- Y. Z. Ortaç
eğmek
Sert bir cismi bükmek
eğme
Favorites