His father was a wealthy, uneducated farmer who died three months before Newton was born.
- Onun babası Newton doğmadan üç ay önce ölen varlıklı ve eğitimsiz bir çiftçiydi.
Layla was a single-minded, uneducated girl and she probably was too immature to be a mother.
- Leyla tek yönlü, eğitimsiz bir kızdı ve muhtemelen anne olmak için fazla olgunlaşmamıştı.
The quality of higher education must answer to the highest international standards.
- Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
Education in this world disappoints me.
- Bu dünyadaki eğitim beni hayal kırıklığına uğratıyor.
I am training hard so that I may win the race.
- Ben, yarışı kazanabilirim diye sıkı eğitim yapıyorum.
The training session is scheduled to begin at 4 p.m.
- Eğitim oturumunun 16:00'da başlaması planlandı.
The level of English instruction in Israel is very low.
- İsrail'de İngilizce eğitim seviyesi çok düşük.
The trainer gave instructions in the afternoons.
- Eğitimci öğleden sonraları talimatlar verdi.
Television could be an important source of culture, and its educational broadcasts are valued in many schools.
- Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.
The educational system is now under review.
- Eğitim sistemi şu anda inceleme altında.
I will have to wait till I finish schooling and start earning money.
- Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.
Fadil paid for Layla's schooling.
- Fadıl, Leyla'nın eğitimi için ödeme yaptı.
She was able to continue her education through correspondence courses.
- O, mektupla öğretim ile eğitimine devam edebildi.
Is physical education a required course?
- Beden eğitimi gerekli bir ders mi?