eğilmek

listen to the pronunciation of eğilmek
Turkish - English
incline
bend
lean

It's forbidden to lean out of windows. - Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.

strain
curve
double up
tip
to bow and scrape and rub one's hands together (fawningly)
to bend, to bend down, to bend over; to bow; to stoop; to incline; to lean, to lean out, to tilt; to bend to, to yield
to be bent; to be curved
cant over
tilt
to submit, bow
(tahta vb) yield
stoop
to concern oneself with. eğilip bükülmek
sag
buckle
fall down
(for something) to bend forward, lean forward, stoop; to bend, lean (in a specified direction)
dip
hang over
double
duck
droop
to fidget; to squirm; to shift about
bow

In Japan, bowing is common courtesy. - Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.

In Japan, it is polite to bow when one meets someone. - Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.

warp
spring
hang
defect
groom
bend down
bend to
(deyim) lean to
slant
give
yield
tilt over
lean in
cant
Eğilmek kırılmaktan yeğdir
(Atasözü) Give in rather than suffer
eğilme
bending
eğilme
{i} lean

Please don't lean out of the window when we're moving. - Lütfen hareket ederken pencereden dışarı eğilmeyin.

It's forbidden to lean out of windows. - Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.

eğilme
{i} tip
(Bilgisayar) skew
eğilme
duck

I told everyone to duck. - Herkese eğilmesini söyledim.

eğilme
prone
ileriye doğru eğilmek
(Dilbilim) lean forward
{f} tilt

The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees. - Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.

She stood silently, her head tilted slightly to one side. - Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.

incline

He is inclined to get mad. - O, kızmaya eğilimlidir.

He is inclined to be lazy. - O tembel olmaya eğimlidir.

{f} leaning

Tom was leaning on the fence. - Tom çitin üzerine eğiliyordu.

The box is leaning to one side. - Kutu bir tarafa doğru eğik.

{f} curve

You're on top of the bell curve. - Sen çan eğrisinin tepesindesin.

A smile is a curve that sets everything straight. - Bir gülümseme, her şeyi düzelten bir eğridir.

{f} hog
{f} tilted

The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees. - Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.

The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle. - Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.

{f} curving
{f} inclined

Don't take it literally. He is inclined to exaggerate. - Onu harfi harfine almayın. O abartma eğilimindedir.

He is inclined to get mad. - O, kızmaya eğilimlidir.

eğilme
stoop
eğilme
{i} sag
eğilme
nutation
eğilme
deflection
curved
eğilme
{i} tilt
eğilme
bending strength
bacaklarını dümdüz açarak eğilmek
do the splits
hunch
eğilme
dip
eğilme
bending, bend, inflexion, flexure
eğilme
inflexion
eğilme
magnetic dip, inclination
eğilme
being bent or curved
eğilme
flexure
eğilme
hunch
eğilme
inflection
eğilme
proneness
eğilme
curvature
eğilme
spring
eğilme
buckle
eğilme
inclination
eğilme
(Matematik) inclination
eğilme
droop

Your head is starting to droop. - Başın öne eğilmeye başlıyor.

eğilme
contort
eğilme
(Nükleer Bilimler) bend
eğilme
flexion
eğilme
obeisance
korkuyla eğilmek
cringe
saygıyla eğilmek
fall down
saygıyla eğilmek
vail
tüm konulara eğilmek
(Hukuk) address all issues
öne doğru eğilmek
stoop
öne eğilmek
lean forward
önünde saygı ile eğilmek
revere
üzerine eğilmek
lean over
Turkish - Turkish
Bir işi yapmak için belini eğmek
Önemseyip ele almak
Başkasının baskısını veya egemenliğini benimsemek, kabul etmek
Belirli bir yönle açı oluşturacak bir durum almak, bir yöne doğru çarpılmak
Belirli bir yönle açı oluşturacak bir durum almak, bir yöne doğru çarpılmak: "Sofraya pilav gelince Aziz eğilerek kokladı."- C. Uçuk. İnsan, bir işi yapmak için belini eğmek: "Tenis oynarken yüz çeşit çeviklikler içinde eğilir, kalkar, sıçrar, koşar."- R. H. Karay
Bir işi önemseyip ele almak: "Bir yandan ayrıntılara eğilirken, bir yandan da bunları alaylı bir süzgeçten geçirir."- S. Birsel
(Osmanlı Dönemi) TAHANNÜS
(Osmanlı Dönemi) LAHD
(Osmanlı Dönemi) TEFİE
meyletmek
bükülmek
Eğilme
(Osmanlı Dönemi) TEDELLİ
Eğilme
(Osmanlı Dönemi) ATF
Bıçak, orak gibi araçları bilemeye yarayan araç
eğilme
Bir doğrunun, bir başka doğruya (veya düzleme) göre eğik olması
eğilme
Yerin manyetik alanında bulunan serbest mıknatıslı bir iğnenin doğrultusu ile yatay düzlem arasındaki açı
eğilme
Bir doğrunun, bir başka doğruya veya düzleme göre eğik olması
eğilme
Eğilmek işi
eğilme
Eğilmek işi: "İstese bile kendisini veremiyor, belirsiz bir tiksinti o yöne eğilmesini engelliyordu."- A. İlhan
eğilmek
Favorites