These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
What would you do in this circumstance?
- Bu durumda siz ne yapardınız?
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
Would you please let me know what the status is right away?
- Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
I'm not in a position to discuss that.
- Onu tartışacak durumda değilim.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
These facts support my hypothesis.
- Bu durum hipotezimi destekliyor.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
The common state of this matter is solid.
- Bu maddenin normal durumu katıdır.
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
Your way of looking at something depends on your situation.
- Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
- Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Layla is tired of Fadil's infidelity.
- Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.
Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.