The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
But there was one curious circumstance.
- Fakat tuhaf bir durum vardı.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
In any case, it's none of your business.
- Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
What's the status of my 2016 tax refund? - Benim 2016 vergi iadesi durumum nedir?.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
To all appearance his statement was true.
- Görünüşe göre onun durumu gerçekti.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
- Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
I live in Belarus and I take pride in this fact.
- Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.
Do you know the real facts?
- Gerçek durumu bilir misin?
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
Layla's mental state went out of control.
- Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Friends is a popular sitcom that first aired in the '90s.
- Friends ilk kez 90'larda yayınlanmış popüler bir durum komedisidir.
I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
Tom never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında Tom asla içki içmez.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
Dan was worried about Linda's state of mind.
- Dan, Linda'nın ruhsal durumu hakkında endişeliydi.
My poor state of mind made me distraught.
- Berbat ruhsal durumum beni çıldırttı.
Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
In case of emergency, call 119.
- Acil durumda, 119'u arayın.
The general situation is advantageous to us.
- Genel durum bizim için avantajlı.
How do we deal with the current situation?
- Mevcut durumu nasıl ele alacağız?
The current situation is unsustainable.
- Mevcut durum sürdürülemezdir.
I wish you would tell me what I ought to do in this difficult situation.
- Keşke bu zor durumda bana ne yapmam gerektiğini söylesen.
Without your help, I couldn't have gotten over that difficult situation.
- Yardımın olmadan o zor durumu atlatamazdım.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
This law is applicable to all cases.
- Bu yasa tüm durumlarda uygulanabilir.