Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual liberty is the essence of democracy.
Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.
- Individual freedom is the soul of democracy.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
O araba satıcısı oldukça acayip bir adam.
- That car salesman was a pretty off the wall kind of guy.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Şu herifi tanımıyor musun?
- Don't you recognize that guy?
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
- Weight increase is the easiest method for personal development.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
O gerçek bir centilmen.
- He is a real gentleman.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
- An individual has rights and responsibilities.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
- They agreed to form a joint partnership.
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
- Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
Onun bir sürü erkek arkadaşı var.
- She has too many boyfriends.
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
- Buddy doesn't drive carelessly.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
- Tom has a pen pal in Australia.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
- My kid brother is twelve.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
- Tom was every inch a gentleman.
Tüm yapmak istediğim siz çocuklarla takılmak.
- All I want to do is hang out with you guys.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
- He is always isolated from his fellow workers.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Sendika yönetimle pazarlık yaptı.
- The union bargained with the management.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
- No man can be a patriot on an empty stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Rahip onları koca ve karı ilan etti.
- The priest pronounced them man and wife.
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
- I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
- Mr. Hawk is a kind gentleman.
Donald Trump ünlü bir iş adamıdır.
- Donald Trump is a famous business person.
Yaşlı adam odasında öldü.
- The old person died in their room.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
O, çok hoşgörülü bir adamdır.
- He is a very decent fellow.
Şu adam doğruyu yanlıştan ayıramaz.
- That fellow can't tell right from wrong.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
- The guys all made fun of him.
Toplumdaki değişiklikler kişilerden gelir.
- Changes in society come from individuals.
Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.
- It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Polis bir adamla sokakta konuştu.
- The policeman spoke to a man on the street.
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
- A healthy man does not know the value of health.
Tom o tip bir adam değildir.
- Tom isn't that type of guy.
O, kadınları ciddiye almayan adam tipidir.
- He's the type of guy who doesn't take women very seriously.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
- When we say liberty, we associate it with Lincoln.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
O Bill ile işbirliği yapmak istemiyor.
- She doesn't like to associate with Bill.
Oğullarım benim her şeyimdir.
- My boys are my everything.
Benim bütün oğullarım büyüdü.
- My boys are all grown up.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
Dude don't know what's good for him.
Relax, dude.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
Jane considers that guy to be very good looking.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Who will ultimately decide?
- Eninde sonunda kim karar verecek?
I found his latest novel interesting.
- Onun en son romanını ilginç buldum.
I just bought the latest version of this MP3 player.
- Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
Date of last revision of this page: 2010-11-03
- Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
The lioness finally gave chase to the gazelle.
- Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
Because of hunger and fatigue, the dog finally died.
- Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
He went to the store at the last minute, just before it closed.
- O, tam kapanmadan önce, o son dakikada dükkâna gitti.
The store is closed until further notice.
- Bir sonraki duyuruya kadar mağaza kapalı.
In late August, the Allied forces captured Paris.
- Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.
I have not seen him lately.
- Son zamanlarda onu görmedim
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
What led you to this conclusion?
- Seni bu sonuca götüren nedir?
We came to the conclusion that we should help him.
- Ona yardım etmemiz gerektiği sonucuna vardık.
Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom.
- Evi baştan aşağı aradıktan sonra Tom, kaybettiğini düşündüğü cüzdanı buldu.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
I'll come over after I finish the work.
- İşi bitirdikten sonra uğrayacağım.
A few minutes after he finished his work, he went to bed.
- İşini bitirdikten birkaç dakika sonra, o yatmaya gitti.
He was the only recourse for his family after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra ailesi için baş vurulacak tek kişiydi.
He took charge of the firm after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.
The first minutes after a heart attack are crucial.
- Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.
Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
- Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
Sami learned he had terminal cancer.
- Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.
Fadil's devastating fate finally came to light.
- Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
The fate of the hostages depends on the result of the negotiation.
- Tutsakların kaderi görüşmenin sonucuna göre değişir.
The room looks different after I've changed the curtains.
- Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.
It made me supremely happy.
- Bu beni son derece mutlu etti.
The bus is full. You'll have to wait for the next one.
- Otobüs dolu. Bir sonraki için beklemeniz gerekecek.
One should add a full stop at the end of the sentence.
- Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
... -COME ON, DUDE. -YOU GOT THIS. ...
... PANTS. SERIOUSLY, DUDE, PUT 'EM ON. ...