Tom alkollü araba kullanma suçunu kabullendikten sonra Belediye Başkanlığı adaylığından çekildi.
- Tom gave up running for mayor after pleading guilty to drunken driving.
Araba kullanmak gerçekten çok basit.
- Driving a car is really very simple.
Tom otobanda çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı ama işe yaramadı.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast on the Autobahn, but it didn't work.
Tom çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast.
Tehlikeli sürüş cezalandırılmalı.
- Dangerous driving should be punished.
Kilometre performansı sürüş koşullarına göre değişir.
- Mileage varies with driving conditions.
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
O kar fırtınasında araba sürmek bir kabustu.
- Driving through that snowstorm was a nightmare.
Araba sürmek çok eğlencelidir.
- Driving a car is a lot of fun.
Araba sürerken çok dikkatli olamazsın.
- You cannot be too careful driving a car.
O sürerken bir otobüs şoförüyle konuşmamak gerekir.
- You shouldn't talk to a bus driver while he's driving.
Tom alkollü araba kullanmaktan beş gün hapis ve bir yıl göz hapsine mahkûm edildi.
- Tom was sentenced to five days in jail and a year on probation for drunken driving.
Tom alkollü araba kullanma suçunu kabullendikten sonra Belediye Başkanlığı adaylığından çekildi.
- Tom gave up running for mayor after pleading guilty to drunken driving.
Onun işi, bir tur otobüsü sürücülüğüdür.
- His job is driving a sight-seeing bus.
Aslında sürmeye yoğunlaşarak iyi sürücüler olmayız.
- We do not become good drivers by concentrating on driving as such.
İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.
- Progress is a lovely word. But its driving force is change, and change has its enemies.
İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.
- Progress is a lovely word. But its driving force is change, and change has its enemies.
O yirmi sekiz yaşına kadar ehliyet almadı.
- He didn't get a driving licence until he was twenty-eight.
O herkesten daha az zamanda ehliyetini aldı.
- He got his driving licence in less time than anyone.
İnsan doğasındaki en güçlü dürtü, önemli olmak arzusudur.
- The strongest drive in human nature is the wish to be important.
Onun düşük bir cinsel dürtüsü var.
- She has a low sex drive.
Bir araba sürmek için bir ehliyete sahip olmak gereklidir.
- It is necessary to have a license to drive a car.
Araba sürmek çok eğlencelidir.
- It is a lot of fun to drive a car.
Lütfen bana ehliyetini göster.
- Show me your driving license, please.
Ehliyetimi kaybettim.
- I lost my driving license.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Araba kullanmak için çok sarhoştum.
- I was too drunk to drive.
Ehliyetsiz araba kullanmak, çok kötü bir fikirdir.
- It is a colossally bad idea to drive without a driver's license.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Tom araba yolundaki karı temizledi.
- Tom cleared snow from the driveway.
Tom'un arabasının araba yoluna girdiğini gördüm.
- I saw Tom's car pull into the driveway.
O, araba sürmeyi öğrenecek.
- She is going to learn how to drive.
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
Uzun bir araba gezintisi oldu.
- It's been a long drive.
Yardım fonunu yükseltmek için bir araba gezintisine başladılar.
- They started a drive to raise a charity fund.
Mary John'la çalışan otobüs sürücüsüne bitişik mi yaşıyor?
- Does Mary live next door to the bus driver that worked with John?
Bir yarış arabası sürücüsü olmanın hayalini kurardım.
- I used to dream about becoming a race car driver.
Açlık insan güdülerinin belkide en güçlüsüdür.
- Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
Araba kullanmak için çok sarhoştum.
- I was too drunk to drive.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Bizi eve götürmek zorundasın.
- You have to drive us home.
Tom beni eve götürmek için yeterince kibardı.
- Tom was kind enough to drive me home.
Caddeyi geçmekte olan adam, kazaya sebep olan şoförü gördü.
- The man crossing the street saw the driver who caused the accident.
Senin için evle cadde arasındaki yolu süpürdüm.
- I swept the driveway for you.
Neden bu öküz arabasının üstünde bir ada turu yapmıyoruz?
- Why don't we take a drive round the island on this ox carriage?
Bu öğleden sonra kısa bir araba turu atalım.
- Let's take a short drive this afternoon.
Manyetik güç, mekanizmayı tahrik eder.
- Magnetic force drives the mechanism.
Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye tahrik eder.
- Poverty sometimes drives people to commit crimes.
Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
- Do you know how to drive?
Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.
- You'll be able to drive a car in a few days.
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
İçkiliyken araba sürme.
- Don't drink and drive.
In European Union, driving on the right is practiced everywhere except in the British Isles, Malta and Cyprus, where driving on the left is practised.
He learnt how to drive in Ireland.
- He learnt driving in Ireland.
I got my driver's license on the second time I tried to pass the driver's test.
- I got my driving licence on the second time I tried to pass the driving test.
The driving rain stung the runner's face.
He was the driving spirit of the establishment.
A reformed alcoholic with an “appalling” history of drink-driving between three and five times the legal limit was jailed yesterday.
The pistons drive the crankshaft.
Napoleon's drive on Moscow was as determined as it was disastrous.
It was a long drive.
Their debts finally drove them to sell the business.
My wife drove me to the airport.
I drive to work every day.
The beaters drove the brambles, causing a great rush of rabbits and other creatures.
You drive nails into wood with a hammer.
You are driving me crazy!.
What drives a person to run a marathon?.
Beverly Hills’ most famous street is Rodeo Drive.
... security model, then we are all dead meat. Self-driving cars must be conservative in ...
... we might be nervous about the prospect of people homebrewing their own self-driving ...