Bu caddeden aşağıya doğru git ve üçüncü ışıkta sağa dön.
- Go straight down this street and turn right at the third light.
Tom Mary'yi caddeden aşağıya doğru kovaladı.
- Tom chased Mary down the street.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Tom merdivenlerden aşağıya koştu.
- Tom ran down the stairs.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
O, merdivenlerden aşağıya geliyordu.
- She was coming down the stairs.
Tom, daha önce Mary'yi saçı aşağıda hiç görmemişti.
- Tom had never before seen Mary with her hair down.
Sen aşağıda orada ne yapıyordun?
- What were you doing down there?
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
Mary, Tom'un iniş ve çıkışlarını anlar.
- Mary understands Tom's ups and downs.
İnişler ve çıkışlar vardır hayatta.
- In life there are ups and downs.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
O yol kenarına uzandı ve bir ağacın altında biraz kestirdi.
- He laid down by the wayside and took a nap under a tree.
Bunun altında kalmayacağım.
- I won't take this lying down.
Biraz üzgün görünüyorsun.
- You look kind of down.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
Ona tepeden bakmamalısın.
- You shouldn't look down on him.
O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
- He never looks down upon others.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Tom bir kano içerisinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river in a canoe.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Tom caddenin aşağısına doğru yürüdü.
- Tom walked down the street.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.
Hava bu gece soğuyacak.
- It will cool down tonight.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Şehir merkezine gitmeliyim.
- I need to go to downtown.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Postane sokağın aşağısında. Mutlaka görürsün.
- The post office is down the street. You cannot miss it.
Postane caddenin aşağısındadır.
- The post office is down the street.
Vadi boyunca bir nehir akmaktadır.
- A river runs down through the valley.
Hol boyunca tek başıma yürüdüm.
- Tom walked down the hall alone.
Ben sadece keyifsiz hissediyorum.
- I'm just feeling down.
Erkekler keyifsiz olduklarında alışveriş yapmazlar.
- Men don't shop when they feel down.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom bir halı üzerinde yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on a rug.
Tom yatakta yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on the bed.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Tüy ceketim beni oldukça sıcak tutuyor.
- My down jacket keeps me quite warm.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Tom başını yastığın altına koyu.
- Tom laid his head down on the pillow.
Masamın altına bir kilim koydum.
- I put down a rug under my desk.
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).