O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
- He'll have to do without a gun.
Tom benimle herhangi bir şey yapmak istiyormuş gibi görünmüyor.
- Tom doesn't seem to want to have anything to do with me.
Sahip olduklarımızla yetinmek zorunda kalacağız.
- You will have to make do with what we have.
Süpermarketler şimdi kapalı, bu yüzden buzdolabında kalanlarla yetinmek zorunda kalacağız.
- The supermarkets are now closed, so we'll have to make do with what is left in the refrigerator.
... gone and done with. ...
... And what would you have done with it? ...