He likes to walk about in the park.
- Parkta dolaşmaktan hoşlanıyor.
He likes to walk about in the park.
- Parkta dolaşmaktan hoşlanıyor.
Don't worry. There'll be plenty to go around.
- Merak etmeyin. Dolaşmak için çok yer olacak.
I don't want to get in anybody's way.
- Ayak altında dolaşmak istemiyorum.
It was almost impossible to get around on that street.
- O caddede dolaşmak neredeyse olanaksızdı.
Tom wanted to travel around the world.
- Tom dünyayı dolaşmak istedi.
I want to take a year off and travel around the world.
- Bir yıl izin almak ve dünyayı dolaşmak istiyorum.
There's enough food to go round.
- Dolaşmak için yeterli yiyecek var.
It was almost impossible to get around on that street.
- O caddede dolaşmak neredeyse olanaksızdı.
A rumor circulated through the city.
- Şehirde bir söylenti dolaşıyordu.
This magazine circulates widely.
- Bu dergi yaygın olarak dolaşır.
I spent my time strolling about the streets.
- Zamanımı sokaklarda dolaşarak harcadım.
I strolled along the streets to kill time.
- Zaman geçirmek için caddelerde dolaştım.
Tom cruised down Park Street in his new sports car.
- Tom yeni spor arabasıyla Park Caddesinde dolaştı.
It was the custom in old times that as soon as a Japanese boy reached manhood he should leave his home and roam through the land in search of adventures.
- Bir Japon erkek çocuğun rüştüne varır varmaz evini terk etmesi ve macera arayışı içinde kara yoluyla dolaşması gerekliliği eski zamanlarda gelenekti.
Those rogue rebels do not deserve to roam the Earth.
- Bu haydut isyancılar dünyada dolaşmayı hak etmiyorlar.