Certain taboos, which had remained untouchable for so many years, have come to be broken.
- Yıllardan beri dokunulmaz bazı tabular yıkıldı.
Tom is one of Tatoeba's sacred icons. Therefore, he is untouchable.
- Tom, Tatoeba'nın en kutsal simgelerinden biridir. Bu nedenle, o dokunulmazdır.
Tom touched Mary's shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna dokundu.
Have you ever touched a dolphin?
- Hiçbir yunusa dokundun mu?
She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder.
- O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.
Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder.
- Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.
Your dress is touching the wet paint.
- Elbiseniz ıslak boyaya dokunuyor.
Blind people read by touching, using a system of raised dots called Braille.
- Görme engelli insanlar Braille denilen kabartılmış noktalardan oluşan bir sistem kullanarak, dokunarak okurlar.
Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
- Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
Don't touch that pan! It's very hot.
- O tavaya dokunmayın! O çok sıcak.
The guards are sacred and inviolable.
- Muhafızlar kutsal ve dokunulmazlar.