Tom touched Mary's shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna dokundu.
He never touched wine.
- O asla şaraba dokunmadı.
Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder.
- Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.
This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it.
- Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.
Your dress is touching the wet paint.
- Elbiseniz ıslak boyaya dokunuyor.
Blind people read by touching, using a system of raised dots called Braille.
- Görme engelli insanlar Braille denilen kabartılmış noktalardan oluşan bir sistem kullanarak, dokunarak okurlar.
The huge building seemed to touch the sky.
- Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
All you have to do is touch the button.
- Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.