dokundurma

listen to the pronunciation of dokundurma
Turkish - English
innuendo
allusion
skit
implicitness
adumbration
hint
sarcasm

This sarcasm is like tailored to your body. - Bu dokundurma vücudunuza uygun gibi.

He likes sarcasm a lot. - O, dokundurma yapmaktan çok hoşlanır.

allegory
implicit
dokundurmak
imply
dokundurmak
advert
dokundurmak
hint at
dokundurmak
drop
dokun
{f} touched

Tom touched Mary's shoulder. - Tom Mary'nin omzuna dokundu.

He never touched wine. - O asla şaraba dokunmadı.

dokun
{f} finger

This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it. - Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.

She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder. - O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.

dokun
got in touch
dokun
{f} touching

Blind people read by touching, using a system of raised dots called Braille. - Görme engelli insanlar Braille denilen kabartılmış noktalardan oluşan bir sistem kullanarak, dokunarak okurlar.

Let go of my arm! I can't stand people touching me. - Kolumu bırak! İnsanların bana dokunmasına katlanamıyorum.

dokun
get in touch
dokun
{f} dab
dokun
{f} touch

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

Lips that touch liquor shall not touch mine. - Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmayacaklar.

dokun
{f} fingering
dokundurmak
allude
dokun
tender
dokundurmak
to hint about (something) to (someone)
dokundurmak
to make (something) touch (another thing)
dokundurmak
adumbrate
dokundurmak
jibe
dokundurmak
gibe
dokundurmak
to make touch; to let touch; to hint, to imply
dokundurmak
hint
dokundurmak
make touch
dokundurmak
to have (someone) roughed up
dokundurmak
foreshadow
dokundurmak
asperse
Turkish - Turkish
Dokundurmak işi
Dokundurmak
sürtmek
dokundurmak
Dokunmasını sağlamak
dokundurmak
Dokunmasını sağlamak: "Ayakkabıyı çıkaracak oldular, ben dokundurmuyorum ki adamlar çıkarsınlar."- M. Ş. Esendal
dokundurmak
Bir şeyi üstü kapalı ve sitem yollu hatırlatmak, tariz etmek