Belgelenmiş bir kanıt yok.
- There's no documented proof.
Belgelenmiş bir kanıt yok.
- There's no documented proof.
Belgeleri aldıktan kısa bir süre sonra öldü.
- He died soon after he received the documents.
Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
- The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
Burada ki tek problem, bu dökümanların çevirecek birilerinin olmaması.
- The only problem here is that there isn't anybody to translate these documents.
O en önemli dökümanları imzalar.
- He signs the most important documents.
Tom evrakı Mary'nin masasına koydu.
- Tom put the document on Mary's desk.
Evraka imzamı ekledim.
- I attached my signature to the document.
Savaş suçlarını belgelemekten başka seçeneğim yoktu.
- I had no alternative but to document the war crimes.
If a subject is ill-documented, there is little information about it.
Belgeleri aldıktan kısa bir süre sonra öldü.
- He died soon after he received the documents.
Başkan Lincoln bu belgelerin tüm beşini yazdı.
- President Lincoln wrote all five of these documents.
A ship should be documented according to the directions of law.
He documented each step of the process as he did it, which was good when the investigation occurred.
... This is well-documented. ...