The brain damage was congenital.
- Beyin hasarı doğuştandı.
Tom is a natural-born leader.
- Tom doğuştan liderdir.
Cats are natural-born hunters.
- Kediler doğuştan avcılardır.
Generosity is innate in some people.
- Cömertlik bazı kişilerde doğuştandır.
Even small children have an innate sense of what's fair and what's not.
- Küçük çocukların bile neyin adil olduğu ve neyin olmadığı konusunda doğuştan gelen bir duyusu vardır.
He has a naturally good memory.
- O doğuştan iyi bir hafızasıya sahip.
I am a native Japanese-speaking woman. But even though this is the case, I sometimes still make small mistakes when I am writing or speaking.
- Ben doğuştan Japonca konuşan bir kadınım. Ancak durum böyle olmasına rağmen, yazarken veya konuşurken bazen hâlâ küçük hatalar yapıyorum.
He is a native English speaker.
- O, doğuştan İngilizce konuşan biridir.
She is an American by birth.
- O, doğuştan bir Amerikalıdır.
Henry James was an American by birth.
- Henry James doğuştan bir Amerikalıdır.
Tom was not born blind.
- Tom doğuştan kör değildi.
Tom is a born artist.
- Tom doğuştan sanatçı.
He has natural gifts.
- Onun doğuştan yetenekleri var.